• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

IŞİD`ın Kobani saldırısını bahane eden PKK`nin legal ve illegal tüm birleşen Vandalları salı gününden beri Kuzey Kürdistan bölgesi başta olmak üzere neredeyse tüm yurtta terör estirmekte.

Estirdiği bu terör neticesinde birçok masum can katledilirken, onlarcası yaralanmış, hastaneler, işyerleri, araçlar, oteller, belediye otobüsleri yağmalanarak ateşe verilmiş, Kur`an Kursları yakılmış ve özellikle HÜDA PAR`ın il ve ilçe teşkilatlarına saldırılmış, hatta Kızılay`ın kan taşıyan ambulans araçları dahi yakılmış. İnsanlık ve İslam düşmanı PKK bu terör eylemleriyle kitlesini bilinçli bir şekilde kullanmıştır. Esasında yapılan bu terör eylemlerinin IŞİD`in Kobani saldırısıyla alakası olmayıp önceden planlanmış değere olan düşmanlıklarından kaynaklanan eylemlerdir.

Son saldırılarda Diyarbakır`da eşi tesettürlü olduğu için Mahmut Enez ve Kızıltepe`de sakallı oldukları ve Kürtçe bilmedikleri için iki kişi PKK vandalları tarafından vahşice katledilmiş, camiler ve Kur`an Kursları açık hedef haline getirilmiştir. Geçmişte olduğu gibi PKK bilinçli bir şekilde kitleler nezdindeki kadim değerleri ve Müslümanları açık hedef haline getirmiştir. Kitlelerin bu kadim değerlerle olan bağları hedef alınarak uzun vadede toplumun ve özellikle de yeni nesil üzerinde etkili olması ihtimali olan değerler tahrip edilmektedir.

Bu saldırılar karşısında devlet ise asli fonksiyonu olan güvenlik ve asayişi sağlama adına tribünde yer alarak olaylara sadece seyirci kaldı. Hatta kimi yerlerde PKK-HDP çok istedikleri koridoru açarak saldırıları teşvik ettiği dahi belirtilmekte. Bundan cesaret olan azgınlaşmış ve hiçbir ahlaki değer yargısı olmayan PKK`li çeteler ise her tarafı kırıp yaktılar. Devlet ilk günden asayiş ve güvenliği sağlamaktan aciziyete düşünce birçok il  ve ilçede sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Dindar muhalif kesim ise devletle bütünleşmiş ve saldırıları okuma ve anlamaktan uzak görünmektedir. Uzun vadede düşünüldüğünde mevzunun IŞİD olmadığı, İslam hakikatinin aydınlatılması noktasında bir savunma refleksi dahi gösterilmemektedir. Değirmene su taşımak yerine yaşananların sağlıklı bir analizi dahi kin ve duyguları hedef alan vandalların istemediği en son şey olsa gerek.

Ancak mevcut aşamada PKK ve oluşumları doğrudan canları da hedef almaktadır. Devlet güvenliği sağlayamayınca doğal olarak herkesin de tabii hukuktan kaynaklı meşru müdafaa hakkı olup bunun kullanılması hem hakkı hem de ödevi(sorumluluğudur). Meşru müdafaa aynı zamanda İslami bir hak olup Müslümanların Kur`anî ve bilimsel mücadele metotlarından biridir.  Meşru müdafaa birçok kişinin bildiğinin aksine saldırı değil; saldırganın anlayacağı dilden itidaldir.

Türk Ceza Kanunu`nunda meşru müdafaa sadece bir hak olup saldırıya ve müdafaaya yönelik şartları ise;

Saldırıya yönelik şartları;

1-) Bir saldırı olmalıdır. Saldırı, hukuk tarafından korunan haklara karşı zarar veya tehlike oluşturan insan davranışlarıdır.

2-) Saldırı haksız olmalıdır.

3-) Saldırı bir hakka yönelmiş olmalıdır. Hak kapsamının içinde can, mal, ırz veya başkaca herhangi bir hak olabilir. Aynı zamanda kendisi dışında üçüncü bir kişinin hakkına yönelik saldırı da meşru müdafaa kapsamındadır.

4-) Saldırının gerçekleşmiş ya da tekrarlanması olasılığı bulunmalıdır.

Savunmaya yönelik şartları ise;

1-) Savunmada zorunluluk bulunmalıdır.

2-) Savunma, saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır.

3-) Savunma saldırı ile orantılı olmalıdır.

TCK yer alan meşru müdafaa şartlarının salı günden başlayan olaylara tatbik ettiğimizde saldırıya uğrayan herkes açısında bu şartların doğmuş olduğunu tespit edebiliriz.  Ancak önemle belirtelim ki TCK`da meşru müdafaa sadece bir hak olup bu hak yukarıdaki belirttiğimiz şartlar sağlandığı takdirde kullanılabilir.

İslam hukukunda ise meşru müdafaanın şartları aşağı yukarı da TCK  ile aynıdır. Ancak İslam hukukunda meşru müdafaa hak oluşunun yanında bir ödev bir sorumluluktur. Zira İslam zillet altında yaşamayı asla kabul etmez ve bireylerini Hüseynice bir ahlaki davranış uygulamasını ister. Zira zulme uğrayan bir mazlum gücünün verdiği bütün olanakları kullanarak zulmü defetmelidir. Zalimin zulmüne ortak olmaması gerekir. Tarih bir kez daha Kabillerin kazanmaması için meşru müdafaa sorumluluğunun yerine getirilmesini ister....