• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...
Mit müsteşarı Hakan Fidan`ın ve bazı üst düzey Mit bürokratlarının KCK davası soruşturmasında "şüpheli" sıfatıyla ifadeye çağrılması olayının yankıları devam ederken, soruşturmasının başladığı tarihten bu yana gelişen olaylar ve yapılan görüşmeler, gün yüzüne çıkarılmamış bazı gerçekleri görmemize olanak sağlıyor. En önemlisi de, Oslo görüşmelerinin ortaya çıkarılması gerçeğini…

KCK soruşturmasında ifadeye çağrılan Mit yöneticilerinin durumunu ve ülkenin istihbarat gerçeğini doğru okumak için, sanırım ilk önce Oslo`da gerçekleştirilen görüşmeyi iyice irdelemek gerekir.

Öncelikle şunu belirtelim: PKK/KCK yöneticileriyle Oslo`da gerçekleştirilen görüşme tamamen "devlet destekli" bir görüşmedir. Bunun lamı cimi yok. Zaten devlet veya devletin hesabına çalışan yüzü karalar, PKK/KCK yöneticileriyle sadece Oslo`da görüşmemiştir. Daha farklı ortamlarda veya farkı stratejiler geliştirerek görüşmeler yapmışlardır. Bu görüşmelerin amacı her ne kadar yıllardır çözülemeyen bir sorunun çözüme kavuşturulması olsa da, şahsi menfaatler ve derin efendilerin büyük beklentileri sebebiyle asıl amacından uzaklaşmıştır.

Asıl amacından uzaklaşmanın bir sebebi de, sorunları doğru teşhis edememektir. Yapılan görüşmelerde Terör sorununu, PKK sorununu ve Kürt sorununu bir anda ve beraberce çözmeyi istemek; kanaatimce çözülmesi gereken sorunların çözümünü yokuşa sürmek anlamına geliyor. Zira bu üç sorun da birbiriyle bağlantılı, fakat ayrı çözüm yollarıyla çözülmesi gereken sorunlardır. Aynı anda ve beraberce çözülmesi zordur çünkü. Dolaysıyla, sorunlar çözülmesi gerekiyorken olduğu gibi karşımızda duruyor.

Oslo görüşmeleriyle ne hedeflenmişti, hedeflenen amaca ulaşıldı mı? sorusuna cevap bulmaya çalışırsak… Aslında Oslo görüşmeleriyle çözüme dönük, gerçekçi ve hızlı bir siyasi mesafe kat etmek hedeflenmişti. Bunun için de bizzat Başbakan Erdoğan`ın özel yetki ve görevlendirmesiyle, şuandaki Mit müsteşarı Hakan Fidan da görüşmeye katılmıştı. Ki o zaman Hakan Fidan Başbakanın danışmanlığı görevini yürütüyordu. Yani Başbakanla yakın ilişkisi bulunan bir bürokrattı ve birebir Başbakanın taleplerini iletmek için o görüşmede bulunuyordu. Bunu kendisi de o görüşmede söylüyor. Başbakanın en önemli talebinin, PKK`nın eylemsizliği sürdürmesi ve sürecin devamında silahlı mücadeleyi bırakması olarak belirtiyor. Tabi bunları belirtirken PKK/KCK`lıların taleplerini de göz ardı etmiyor. Yani ortada "al gülüm ver gülüm" var. Bunu yapanlar da devletin özel görevlendirdiği şahıslar ve karşılarındakiler de PKK yöneticileri…

Aslında, Oslo görüşmeleri ve detaylarının ortaya çıkmasından sonra Ak parti ve Başbakan Erdoğan açısından büyük bir krizin olacağı tahmin ediliyordu. Yani Mit-KCK ilişkisinin açığa çıkması sebebiyle Ak partiyi zor bir sürecin beklediği düşünülüyordu. Fakat tahmin edilen olmadı. Ak parti, Başbakan Erdoğan`ın `akıllı` ve `atik` hamleleriyle muhalefet ve diğer güçleri susturmayı, en azından konuyu kamufle etmeyi başardı. Ta ki, üst düzey Mit yöneticilerinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasına kadar.

Mit müsteşarı Hakan Fidan ve bazı üst düzey Mit yöneticilerinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla beraber şu soru akla geliyor: Başbakan Erdoğan`ın izni dâhilinde yapılan bir görüşmeden, yani Oslo görüşmesinden dolayı ifadeye çağrılan Mit mensuplarına kimin (veya kimlerin) sahip çıkması gerekirdi? Elbette sorunun cevabının tahmini çok zor olmasa gerek. Biraz daha açacak olursak… Başbakan Erdoğan Mit yöneticilerine karşı açılan bu soruşturmayı kendine karşı bir hamle olarak gördü ve karşı hamleler yapmaya başladı. Alelacele hazırlattığı -ve mecliste kabul edilen- bir yasa tasarısıyla kendisini, partisini ve Hakan Fidan`ı korumaya ve sahip çıkmaya çalıştı.

Başbakan Erdoğan`ın, Mit-KCK ilişkisinin ortaya çıkmasından önce ve sonrasında Hakan Fidan`a sahip çıkması, arkasında durduğunu göstermesi bazı "siyas" ve "derin" hesaplaşmaların tekrardan gündeme gelmesine neden oldu. Gülen cemaati ve Ak parti yöneticileri tarafından üzerinde durulmasa da, son zamanlarda iki taraf arasında bir "çekişme" ve "çatışma"nın olduğu söyleniyor. Bu konuyu birçok yazar gündeme getirdi ve halen de getiriyor. Daha öncelerde "şike yasası" tasarısı tartışılırken de bu çekişme gündeme gelmişti. Aslında, Mit, KCK, Yargı, Emniyet tartışmaları sürerken bu çekişmenin daha da muayyenleşmesi, tarafların kılıçları kınından çıkarmasına sebep olabilir mi? sorusunu da akıllara getirmiyor değil.

Sonuç ne olur bilinmez, fakat ülkenin geleceği için müspet olaylara sebep olmayacağı kesindir. Çünkü geçmişte de olduğu gibi, derin ve siyasi hesaplaşma ve çatışmalar halka hiçbir fayda sağlamamıştır. Aksine halkın daha da yalnızlaşmasına ve yoksullaşmasına sebep olmuş; yolsuzlukların ve faali meçhullerin çoğalmasına yol açmıştır.

Hâsılı, Mit-KCK ilişkisinin son durumunu da; KCK`lı Mit`çilerin durumunu da; Mit`çi KCK`lıların durumunu da; derin hesaplaşma peşinde olup iktidar partisiyle çekişenlerin durumunu da; elinde güç, imkân ve yetki bulunanların durumunu da bekleyip görmek lazım.

Muhammet Şerif / doğruhaber