Batının zulüm politikası
İslam coğrafyasında Müslüman milletlerin yaşadığı sıkıntılar, duçar kaldıkları zulümler, hepimizi derinden etkilemekte ve çözüm için arayışa sevk etmektedir.
Yaşanılan zulüm ve savaşların sona ermesi ve İslam coğrafyasında barış ve huzurun hâkim olması samimi tüm Müslümanların olduğu gibi elbette bizim de en büyük istek ve arzumuzdur.
Bunun kolay olmayacağını biliyoruz. Zira Batı, yıllardır ümmet coğrafyası üzerinde sinsi plan ve projeler geliştirmekte, bugün ise bunları uygulamaktadır.
11 Eylül bahanesiyle Irak`ın işgal edilmesi, Batı`nın İslam ülkelerinde 2000`li yıllardan sonra uygulamaya koyduğu küresel zulüm ve sömürü projelerinin başlangıcıydı.
ABD`nin başını çektiği Batılı ülkelerin sömürü politikasında, Müslüman ülkelerin doğal kaynaklarından, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden çıkar sağlamak vardı.
Bununla birlikte Müslümanlar arasında uç akım diyebileceğimiz oluşumları ayrıştırmak, birbirine düşürmek ve çatıştırmak, Batının en büyük hedeflerindendi.
Batı, İslam medeniyet değerlerinin toplumlar tarafından irdelenmesini ve incelenmesini de istemiyordu. Biliyordu ki, İslam medeniyet değerlerinin toplumlar tarafından bilinmesi, benimsenmesi ve hayatta tatbik edilmesi ümmetin uyanışına vesile olacaktı.
Gelinen süreçte yıllar önce uygulamaya koydukları projelerinde başarısız oldukları söylenemez. Hoşumuza gitmese de, planlarında başarılı olduklarını itiraf etmek gerekir.
Suriye`de İslam âlemi parçalandı, bölük pörçük hale getirildi. Ümmetin mazlum evlatları savaş uçaklarından atılan tonluk bombalarla katledilirken, Müslümanlar seslerini çıkaramaz bir acziyete duçar kılındı.
Irak, Afganistan, Arakan, Yemen, Somali ve daha birçok İslam coğrafyasında meydana gelenler Suriye`de yaşananlardan farklı değildi. Her tarafta kan ve gözyaşı vardı; kanları akıtılanlar, gözyaşı dökenler, feryad-u figanları gökleri yırtanlar Müslümanlardı.
Emperyalist güçler yerli işbirlikçileriyle birlikte İslam coğrafyalarında etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklemenin, Müslüman milletlere yönelik pervasızca yaptıkları zulümlerin ve onlar üzerinde elde ettikleri ekonomik, askeri ve siyasal kazanımların sürdürülmesi hesabını yapmaktadırlar.
Musul`a yönelik yapılan operasyonda “baş aktör” olarak bulunmalarının nedeni de budur. Tek hedefleri, Musul`un IŞİD`ten kurtarılıp özgürleştirilmesi değildir. Bir asırdır İslam coğrafyalarında uygulamaya çalıştıkları kirli oyunlarını Musul meselesinde de sahnelemeye çalışmaktadırlar. Bu net bir biçimde göze çarpmaktadır.
Ancak Musul operasyonunun neticesinin istedikleri gibi olmayacağını ve planladıkları hesaplarının tutmayacağını ön görmekte, Rabbimize bunun için münacatta bulunmaktayız.
Bilinen ve tarih boyunca tecrübe edilen şu hakikatten bihaber değiliz: Ümmetin mazlum evlatlarının kanı üzerine bina edilmiş zulüm ve sömürü projelerinde mutlak manada başarı elde edilmemiş, belirlenen hedefe ulaşıldığı görülmemiştir.