• DOLAR 34.578
  • EURO 36.367
  • ALTIN 2913.8
  • ...

Şaban ayının yarısını geride bırakmak üzereyiz. Üç ayların faziletinin ne kadar çok olduğunu ve bu mübarek aylarda yapılan hayır ve hasenatların sevabının normal zamanda yapılanınkinden daha çok olduğunu Resulullah (s.a.v)`in sözlerinden biliyoruz.

Üç ayların faziletinin yanında bir de üç aylar içerisinde bazı mübarek gün ve geceler vardır ki, bu günlerde yapılan hayır ve hasenat, normal günlerde yapılan hayır ve hasenattan çok daha faziletlidir. Bunlardan bir tanesi de, Şaban ayının on beşinde idrak edilen Beraat gecesidir.

Beraat: Beri olmak, aklanmak, temiz ve suçsuz çıkmak anlamına gelir. Ayrıca iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğün bulunmaması anlamına da gelir.

Müminler için Beraat gecesi; Allah Teâlâ`nın rahmet ve merhametine sığınabilecekleri, şefkat ve mağfiretini isteyebilecekleri ve hatalarından dolayı karardığını düşündükleri kalplerini, tövbe ederek hatalardan arındırma gayesinde oldukları mübarek bir gecedir. Zaten Allah Teâlâ`dan af ve bağışlanma isteyerek, hata ve cürümlerden arınma İslam dininin kaide ve kurallarını eksiksiz yerine getiren müminlerin asıl hedefidir.

Allah Teâlâ`nın mübarek gecelerde edilen duaları karşılıksız bırakmayacağına şüphesiz bir kalp ile inanan müminler, geçmişlerinde işledikleri cürümlerin yüklerinden kurtulup ilahi rahmete erişmeyi umarlar. Allah Teâlâ`nın rahmetinin, gazabını geçtiği bu mübarek gecede ele geçen fırsatı kaçırmamak için, karanlıklarda yürüyenlerin yollarını bir nur misali aydınlatan Resulullah (s.a.v)`in tavsiye ve telkinlerine uyarak, Rablerinden Beraat`larını isterler. Rableri bu hayırlı gecede, sonlarının hayırlılardan olması için samimi duygularla elini açıp yalvaran ve dua edenleri yüce dergâhına kabul, dualarına icabet eder.

Allah Teâlâ`nın katında ve nazarında değeri çok olan Beraat gecesinde müminlerin dualarına icabet edileceğini, Hz. Muhammed (s.a.v) bizlere haber veriyor. Şöyle buyuruyor, Makam-ı Mahmud sahibi Efendimiz; “Şaban ayının yarısı yani Beraat gecesi gelince, gecesini ibadetle, gündüzünü oruçla geçiriniz. Allah Teâlâ o gece güneşin batmasıyla dünya semasına tecelli eder ve şöyle nida eder: ‘Benden af dileyen yok mu; onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu; rızık vereyim. Şifa dileyen yok mu; şifa vereyim.` Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder.”

O`nun (s.a.v) verdiği haberlerin, söylediği sözlerin, yaptığı hareketlerin ve sakındığı davranışların hepsinde bir hikmet vardır. O boşa bir şey söylememiş, faydasız bir davranış sergilememiş, gereksiz bir hareket yapmamıştır. Onun yaptığı da, söylediği de ve sakındığı da Allah Teâlâ`nın izni ve kontrolünde olmuştur. Çünkü Allah Teâlâ, O`nu (s.a.v) insanlara önder ve rehber yapmış, insanların en hayırlısı ve en sevileni olarak yaratmış, hiçbir yaratılana vermediği değer ve kıymeti vermiş ve yine hiç kimseye vermediği makamları, yetkileri O (s.a.v) kutlu ve nurlu insana vermiştir.

O kutlu ve nurlu insan, Allah Teâlâ`nın kendisine verdiği onca değer ve kıymete rağmen, dünya ve içindekilerini hatırı için yaratmış olmasına rağmen, geçmiş ve gelecek günahlarını af etmiş olmasına rağmen; Allah`a karşı görev ve sorumluluklarını unutmamış, her daim bu görev ve sorumlulukları eksiksiz bir biçimde yerine getirmiştir. Ki bazı geceler ayak tabanları şişinceye kadar ibadet etmiş, secdelerde de Allah Teâlâ`dan kendisini hiçbir zaman nefsi ile baş başa bırakmamasını istemiştir.

“Sen neden bu kadar ibadet ediyorsun, kendini neden bu kadar yoruyorsun? Hâlbuki Allah Teâlâ seni tüm hata ve kusurlardan, cürüm ve yanlışlıklardan beri kılmıştır” diyenlere karşı da, numune-i imtisal olacak cevaplar vererek şöyle demiştir; “Ben, büyük saltanatın yegâne sahibi Allah Teâlâ`ya karşı şükreden bir kul olmamayım mı? Yüceler yücesi Allah Teâlâ`yı, yüceltebileceğim kadar yüceltmemeyim mi? Kudret ve azamet sahibi Allah Teâlâ`ya karşı olan acizliğimi, güçsüzlüğümü; O`nun (c.c) dergâhından başka bir yerin kapısını çalamayacağımı belirtmeyeyim mi? ”

Evet, bunları söyleyen, Allah Teâlâ`nın biricik sevgili Resulü Hz. Muhammed (s.a.v)...

Nefsiyle hiçbir zaman baş başa kalmasını istemeyen, Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)...

Ayak tabanları şişinceye kadar namaz kılan, secdelerde Allah Teâlâ`ya yalvarıp yakaran, kendisini fasit yola sevk etmemesi için yardım isteyen Peygamberlerin serveri Hz. Muhammed (s.a.v)...

İnsani ve İslami görev ve sorumlulukları eksiksiz ve noksansız yerine getiren ve bunları yerine getirdiğinde de diğer insanların hepsinden daha çok yapan; Şaban ayının on beşinci gecesinde şefaat yetkisinin tamamına sahip olan Hz. Muhammed (s.a.v)...

İnsanların, Kelboğulları kabilesinin koyunlarının tüyleri adedince af edildiği mübarek Beraat gecesinde, “Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem...” şeklinde dualar edip, Allah Teâlâ karşısında güçsüz, kuvvetsiz olduğunu açıklayan; geçmişte yaratılan ve gelecekte yaratılacak olan tüm canlılardan daha hayırlı olan Hz. Muhammed (s.a.v)...

İnsanoğlu için yıllık önemli işlerin seçim ve ayırımı, zengin ve fakir olacağı ve ecelinin ne zaman olacağı gibi mühim hususların yüce makama arz edildiği Beraat gecesinde uzunca namazlar kılan, ümmetinin Cehennemin yakıcı ateşinden azat edilmesi için dualar eden yine Hz. Muhammed (s.a.v)...

Gönüller sultanı Hz. Muhammed (s.a.v)`in, Allah Teâlâ nazarındaki bunca değer ve kıymetine rağmen bu kadar ibadet ve dua ediyorsa, tövbe ve istiğfarda bulunuyorsa, O`nun (c.c) karşısında güçsüz ve aciz olduğunu itiraf ediyorsa bizimde şu soruyu kendimize sormamız gerekmez mi? Acaba bizler ne yapmalı, ne kadar dua ve ibadet etmeliyiz ki, Allah Teâlâ bizleri af etsin, bu mübarek gecede Beraatımızı versin?

İşte önümüzde büyük bir fırsat; Beraat gecesi... Dünya semasından “Af dileyen yok mu, onu affedeyim” diye seslenen Allah Teâlâ`nın çağrısına icabet etmek! Cehennemin yakıcı ateşinden azadelik almak! Allah Teâlâ`nın azap ve gazabından beraat etmek! Böylece, Resulullah (s.a.v) ile beraber olmak!

Ne mutlu bu mübarek gecede duaları kabul edilene...

Muhammet Şerif / Doğruhaber