• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Cumhurbaşkanlığı ile Milletvekili seçimleri sürecinde siyasi partilerin en önemli konu başlıklarından biri, Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılardı.

Muhalefet her fırsatta ekonominin çökme noktasına geldiğini dile getiriyor, hükümetin bu konuda sınıfta kaldığını vurguluyordu.

CHP’nin başını çektiği muhalefet, kendilerinin kazanması durumunda ekonominin düzeleceği iddiasında bulunarak seçmenin oyunu talep ediyordu.

Diğer taraftan hükümet de ekonominin çok iyi gitmediğini bildiğinden dolayı seçim sürecinde memurlara, çalışanlara, emeklilere müjdeler veriyorlardı.

Hayat pahalılığı konusunda şikâyette bulunan vatandaşların haklı taleplerinin yerine gelmesi için mesuliyet yükleneceğini söylüyordu.

Seçimler oldu, vatandaş tercihini AK Parti’den yana kullandı. Millet artık seçim sürecinde verilen vaatlerin yerine gelmesi ve ekonomik sıkıntıların düzelmesi beklentisi içine girdi.

Millet haklıydı elbette, çünkü ekonominin düzelmesi, hayat pahalılığın ortadan kalkması, yaşam şartlarının iyileştirilmesi gibi konular iktidarın en önemli konu başlıkları arasındaydı.

Ekonominin düzelmesi için değişikliklerin olması elzemdi, gerekliydi. Bunun bilen hükümet ekonominin başına tecrübeli birini getirerek sorunu halletmeyi hedefliyordu.

Bu düşüncelerle, Maliye ve Hazine Bakanlığı’na Mehmet Şimşek getirildi. Sayın Şimşek getirildiğinde aslında milletin çok da faydasına olacak bir durumun meydana gelmeyeceği kimi öngörülü kişiler tarafından dile getirildi.

Ancak tüm olumsuz düşüncelere rağmen vatandaş umut içinde, ekonominin düzelmesi hususunda atılacak adımları bekledi.

Atılan adımlar faizi, enflasyonu ve dolar kurunu yükseltti. Zamları ve hayat pahalılığını beraberinde getirdi. Vergilerin artışına sebep oldu.

Dövizin ve vergilerin artışıyla birlikte yakıta da bir anda yüksek bir zam geldi. Yakıta zam geldiği gibi birçok üründe de fiyat değişikliğine gidildi.

Vatandaş bu gelişmelerden, yapılan zamlardan, düzelmeyen ekonomiden çok ciddi anlamda rahatsız. Çünkü zamların devamının geleceğinden endişelenmektedir.

Hükümet vatandaşın endişesinin giderilmesi konusunda mesuliyetler üstlenmelidir. Evet, deprem ve seçimle birlikte bütçe açığı yaşandı, dış borç çoğaldı.

Hükümetin bu açığı kapatması için çözüm arayışına girmesi çok doğal ve gerekli bir durumdur. Ancak bu açığı kapatmak için sadece vatandaşa yüklenmemelidir.

Hükümete düşen, hayat pahalılığı hususunda zor günler yaşayan vatandaşı merkeze alarak krizi aşmak için yeni tedbirler geliştirmektir. Alınacak tedbirler; vergileri artırmak, akaryakıta, gıdaya, tohuma, gübreye zam yapmak değil tabi ki.

Maalesef ekonominin düzelmesi hedefiyle yapılan her değişiklik sonrasında en büyük mağduriyeti vatandaş yaşamıştır. Sürekli fatura vatandaşa kesilmiştir.

Bütçe açığını kapatmak için vatandaşa yüklenmek, vergileri artırmak, zamların yapılmasına olanak tanımak yanlış politikadır, doğru ve adil bir yöntem değildir.

Hükümet “sosyal devlet” hedefini bu stratejilerle gerçekleştiremez. Sosyal devlet olmak isteniliyorsa, atılacak adımlarda vatandaş merkeze alınmalıdır. 

Vatandaşın merkeze alınmadığı, hesabının yapılmadığı zamanlarda ortaya konulan projelerin tam anlamıyla başarılı olması zor bir ihtimaldir.

Devletler, hükümetler, kurumlar insan için var olmalıdır; bu teşekküllerin amaçları insana hizmet olmalıdır. İnsan olmadan devletin olmasının ne önemi vardır.

Devletlerin bütün sistemleri, insan odaklı olmalıdır. İnsanı merkeze almayan, insanın çıkar ve menfaatini öncelemeyen sistemlerin uzun süreli olması düşünülemez.

Bu sebepler dolaysıyla, hükümet ekonomik açıdan var olan sıkıntıları aşmak için ülkenin ve milletin faydasına olacak her öneri ve eleştiriyi dikkate alarak insan merkezli yeni politikalar geliştirmeli ve bunları ivedi bir şekilde hayata geçirmelidir.