• DOLAR 34.657
  • EURO 36.375
  • ALTIN 2928.566
  • ...

Seçim sath-ı mailinde olmamız sebebiyle siyaset kurumu çok hareketli günler yaşıyor. Ana tarafları iki ittifak oluştursa da ittifak dışında olan parti ve adaylar da var. Taraflardan kim konuşursa konuşsun, 14 Mayıs seçiminin çok önemli ve çok kritik bir seçim olacağını söylüyor.

Gerçekten de öyle, bu seçim Cumhur İttifakı için önemli olduğu kadar Millet İttifakı için de önem arz ediyor. Aynı zamanda bu seçim Türkiye’nin geleceği için de çok önemli. Birçok yapı açısından bir kritik eşik mesabesindedir.

Malum AK Parti uzun yıllardır iktidardır. Bu süreçte başardığı işler olduğu gibi başaramadığı işler de oldu tabi. AK Parti ve birlikte yol yürüdüğü partiler, yapacakları çok işlerinin olduğunu söylüyorlar. Bunun için seçimleri kazanmak için ellerindeki bütün imkânları kullanacaklar.

Diğer taraftan Millet İttifakı da kazanmak için bütün imkânlarını seferber edecek. Anlaşılan o ki bu seçim çok kritik bir seçim olacak.

Partilerin vaatlerine ve düşünsel yapılarına baktığımızda, CHP’nin kazanıp iktidar olması durumunda birçok açıdan ülkenin ve dindar halkın kazanımlarının sekteye uğrama ihtimali söz konusudur.

Aynı zamanda hem Kürtler için hem de dini hassasiyetleri olan kişi ve kesimler için de zor bir sürecin başlaması söz konusu olabilir, CHP’nin kazanması durumunda.

Çünkü CHP kazanırsa, İslamî yaşamdan uzak seküler bir hayat anlayışının oluşması ve toplum arasında yerleşmesi için çalışmalarını en üst perdeden yapacak. İslamî kurum ve kuruluşların, dernek ve vakıfların çalışmalarının engellenmesi adına kararlar alacak, aldığı bu kararları uygulamak isteyecek.

CHP’nin en iyi yaptığı ifsattır. Kazandığı takdirde nesillerin ifsada sürüklenmesi, geçici hazzın ve zevkin peşinden giden, materyalizmi merkeze alan ve mistik hayaller peşinde olan bir gençliğin yetişmesi CHP’nin öncelikleri arasında olacak.

CHP kazandığı takdirde, aile kurumunun altına konulan bir dinamit mesabesinde olan İstanbul Sözleşmesi’nin tekrardan yürürlüğe girmesi için girişimlerde bulunacak. Ki şimdiden CHP’lilerin çoğu sözleşmeyi yeniden getireceklerini sıklıkla dile getiriyorlar. Bunu seçim vaadi olarak konuşuyorlar.

CHP daha şimdiden diyor ki, “Eğer biz iktidara gelirsek bazı kitlelerle hesaplaşacağız.” Bu sözlerle açıkça Müslüman halka yönelik düşmanlıklarını dile getirmekten çekinmiyorlar.

CHP’liler İslam’ın düsturlarını orta çağ karanlığı gibi yakıştırmalarla niteliyorlar. Dertleri belli, hedefleri belli. CHP zihniyeti iktidar olduğu takdirde cumhuriyet rejiminin kuruluşundan sonra dindar halka yaşatılan zulümlerin bir benzerinin yaşanması ihtimali vardır.

CHP’yi savunan medya kuruluşları ve onlara yakın yazarlar son dönemlerde İslam’a ve değerlerine tahammülsüzlüklerini açıkça dile getirmekten çekinmiyorlar. İnanç değerlerimizi savunan yapılara yönelik ağır itham ve hakaretlerde bulunuyorlar.

Kazanma ihtimaline karşı Kılıçdaroğlu ara ara helalleşmeden söz ediyor. Helalleşmeden söz eden Kılıçdaroğlu kendi partisinden birilerinin toplumun inanç değerlerini aşağılamasına, tarikat ve cemaatleri tehdit etmesine ses çıkarmıyor. Bu çok ciddi bir çelişki değil midir? Bunun hiçbir yerinde samimiyet yoktur. Aslında helalleşmek istiyoruz derken hesaplaşmak istediklerini farkında olmadan dışa vuruyorlar.

CHP kazanırsa Kürt meselesi tamamen rafa kaldırılacak. Elde edilen kimi kazanımlar kaybedilecek. Dikkat ederseniz CHP’nin başını çektiği 6’lı ya da gizli ortağıyla birlikte 7’li masanın açıkladığı mutabakat metninde ne Kürtlerle ne de Kürtçe ile ilgili bir söz, bir vaat yoktur. Durum böyleyken nasıl olur da bu seçimde Kürtlerden oy isteyecekler.

Kürtler en fazla CHP’nin iktidar olduğu zamanlarda asimilasyona tabi tutuldu, CHP iktidarında Kürtler yok sayıldı. Ben Kürdüm demek, Kürtçe konuşmak CHP iktidarında yasaklandı. Bu ne çabuk unutuluyor. Durum bu kadar açık ve net iken CHP hangi yüzle Kürtlerin kapısına gidip oy isteyecek.

CHP kazandığı takdirde masanın gizli ortağı HDP’nin (dindar halkın asla kabul etmeyeceği) vaatlerinin yerine getirilmesi de söz konusu olacak. HDP’nin seçime gireceği Yeşil Sol Parti seçim beyannamesinde ne diyordu; biz Diyanet’i kaldıracağız, zorunlu din dersini kaldıracağız. Bu zihniyet, İslam’ın Kürtleri geri bıraktığını dile getirecek kadar haddini aşan bir zihin dünyasına sahiptir. Aynı şekilde bu zihniyet sapkın hayat görüşüne sahip kesimleri de savunuyor, haklarının verilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Hal böyleyken; duyarlı, hassasiyet sahibi, Kürdi ve dini duyguları ön planda olan, milletinin ve memleketinin geleceği ve kazanımlarının muhafazası konusunda kaygısı olan bütün seçmenler 14 Mayıs’ta bu mülahazalarla sandık başına gitmelidirler.