• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

17 Aralık 2012 tarihi, Türkiye’de siyaset kurumu açısından önemli bir tarihtir. Bu tarihte, kirlenmiş siyasi zeminde “temiz siyaset” yapacağını deklare eden HÜDA PAR, kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na verdi ve 19 Aralık’ta resmen kuruldu.

HÜDA PAR’ın kuruluşunun üzerinden henüz çok uzun zaman geçmeden yerel seçimler yapıldı. 30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimlerde HÜDA PAR kendi adı, kendi logosu ve kendi adaylarıyla seçime girdi.

Bir yıl sonraki 7 Haziran 2015’teki genel seçimde 9 ilde “Hür Adaylar” olarak seçimlere girdi. 7 Haziran seçimleri sonrasında, hükümetin kurulamaması nedeniyle 1 Kasım 2015, seçimler yeniden yapıldı. Bu seçimlere HÜDA PAR giremedi ve tabanını serbest bıraktı.

2017 referandumunda “Evet” diyen HÜDA PAR, 24 Haziran 2018 seçimlerinde 79 ilde tam liste 2 ilde de bağımsız adaylarla seçimlere girdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise kendi adayı olmadığı için mevcut adaylar arasında Erdoğan’a destek verdi.

31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlere ise, bundan sonraki seçimlere daha güçlü girebilmek amacıyla teşkilat, kadro ve eğitim alanlarına daha fazla yoğunlaşmak için katılmama kararı aldı.

HÜDA PAR hiçbir partinin devamı olarak kurulmadı ve hiçbir parti için çalışmadı. Yozlaşan siyaset kurumunun yeniden itibar kazanması için mücadelesini sürdürdü.

Kurulduğu günlerde, kurucu Genel Başkan Mehmet Hüseyin Yılmaz’ın dile getirdiği “Sistemin değil halkın partisiyiz” yaklaşımı, nasıl bir siyaset yürüteceklerinin ön görülmesi açısından ehemmiyet arz etmekteydi.

Sistem laik seküler bir anlayışı benimsiyor ve bu anlayışı millete dayatıyordu ancak HÜDA PAR böyle bir anlayışa karşı olduğunu, asıl kurtuluşun ve refahın İslam’da olduğunu belirterek siyasi çalışmalarını “Aziz İslam’ı ölçü alarak” sürdüreceğini beyan ediyordu.

HÜDA PAR için siyaset, “dine hizmet” için yapılmalıydı. Dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğini, bilakis “siyasetin dine hizmetkâr olması” gerektiğini vurguluyordu. Kimilerine göre Müslümanlar siyasette olmamalıydı ancak HÜDA PAR’a göre ise Müslüman şahsiyetler de siyaset yapmalıydı. Yapılacak siyaset, “hak ve adalet temelli” ve “insan merkezli” olmalıydı.

Sisteme göre din ve siyaset tamamen birbirinden ayrılmalıydı. Dindar insanlar sadece seçimlerde oy verseler yeterliydi; siyaset yapmamalı ve yönetimde olmamalıydılar. Bu, sakat bir anlayıştı. Çünkü yönetimde olmaya, insanları ve ülkeleri idare etmeye en fazla layık olanlar inançlı insanlar yani Allah’a hakkıyla iman eden Müslümanlardı.

HÜDA PAR’a göre siyaset insan için yapılmalıydı. Çünkü Allah, dünya ve içindeki her şeyi insanoğlunun ihtiyaçları için var etmişti. Devlet de insan için olmalıydı, insanın olmadığı bir devletin ne anlamı olurdu?

HÜDA PAR, devlet kurumlarının vatandaşın hizmeti için var olduğunu, kamu kurumlarında çalışanların vatandaşın hizmetkârı olması gerektiğini dile getiriyordu. “Hayatın temel kanunu cidal ve savaş değil, dayanışma ve yardımlaşmadır” hakikatini ifade ederek genel prensiplerini kamuoyuna duyuruyordu.

HÜDA PAR bugüne değin birçok konuda dile getirdikleriyle memleketin var olan sorunlarına çözüm üretti. Müspet ve yapıcı anlayışıyla ülkede var olan çatışmacı siyasetin millete ve memlekete fayda vermeyeceğini dile getirerek siyaset kurumunu asıl mesuliyetlerini hatırlattı.

İslam’ın belirlediği esaslar doğrultusunda siyaset yapan HÜDA PAR her fırsatta doğrunun ve haklının yanında durdu. İyilik ve güzelliği yaygınlaştırıp kötülüğü engellemek için çalışmalar yaptı ve bunun için sürekli faaliyetlerde bulundu.

En önemli hedefinin “toplumsal yozlaşmalarla mücadele etmek” olduğunu ifade eden HÜDA PAR, erdemli, değerlerine bağlı, sorunlara karşı duyarlı, ayakları yere basan, mistik hayaller peşinde koşmayan bir neslin inşasını “öncelikli mesele” edindi.

Doğru kimden gelirse gelsin yanında bulundu, yanlışa karşı sessiz kalmadı. Mazlumun yanında zalimin karşısında durdu. Daima hakkın hatırını âlî tuttu, toplumu ilgilendiren meselelere sessiz ve tepkisiz kalmadı, milletin ve memleketin çıkar ve maslahatını bireysel ve partisel çıkar ve menfaatlerden üstün gördü.

Her fırsatta topluma karşılıksız hizmet yapmanın önemini belirterek ve bunun gereğini sahaya yansıtarak yüklenmiş olduğu misyonun gereğini yerine getirdi. Fark gözetmeksizin haksızlıklara uğramışların mağduriyetlerinin giderilmesi ve seslerinin duyulması için adımlar attı, açıklamalar yaptı.

(Devam edecek)