• DOLAR 34.654
  • EURO 36.347
  • ALTIN 2920.514
  • ...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasi tarihinde şu ana kadar yapılmış olan dört anayasa vardır. Bunlar; 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarıdır. 1876’da kabul edilip iki yıl sonra kaldırılan ve 1908’de yeniden uygulamaya konulan Kânûn-ı Esâsî’yi de sayarsak beş tane olmuş olur.

Kânûn-ı Esâsî, Osmanlı’nın ilk ve tek anayasası olarak kabul edilir. Padişah tarafından bir fermanla ilan edilmiştir. 1921 Anayasası, Osmanlı Devleti’nin Cumhuriyet Rejimi’ne geçiş sürecininim anayasası olarak kabul edilir. Bu anayasanın ikinci maddesinde İslam vurgusu vardır. Çok uzun bir anayasa olmamakla birlikte maddelerinde daha çok devletin temel kuruluşunu anlatmaktadır. Var olan anayasalar arasındaki en kısa olan anayasadır.

1924 Anayasası, 37 yıl yürürlükte kalmış ve en çok değişikliğe uğramış bir anayasadır. 1928’de “Devletin dini İslam’dır” maddesi anayasadan çıkarılmıştır. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra yeni bir anayasa yazılımına başlanmış ve yazılan yeni anaysa 1961’de kabul edilmiş ve böylece 1924 anayasası yürürlükten kaldırılmıştır.

1980 darbesi, Türkiye’de yeni bir anayasayı da beraberinde getirmiştir. Darbe sonra yönetime el koyan darbecilerin emriyle “Danışma Meclisi” tarafından kaleme alınmış bir anayasa olan 1982 Anayasası, halkın düşünce fikriyatının içerisinde olmayışı ve özgür bir ortam olmadan hayata geçirilmesinden ötürü bugüne değin toplum tarafından “Darbe Anayasası” olarak karşılık bulmuştur.

Darbe anayasası olarak kabul görmesine ve bugüne kadar hemen tüm siyasi kesimler tarafından sert bir dille eleştirilmesine rağmen halen yürürlükte olan bir anayasa olması, Türkiye’de siyaset kurumunun bir ayıbı olarak kabul edilmektedir.

Bugüne kadar sayısız defa darbe anayasasından şekva edenler olmuş ancak henüz değiştirilmesi için mutlak bir girişimde bulunulamamıştır. Türkiye’de belirli aralıklarla özellikle de seçime yakın zamanlarda yeni bir anayasanın gerekliliğinden dem vurulmaktadır.

CHP tarafından gündeme getirilen başörtüsünün yasal güvence altına alınması konusu, mevcut darbe anayasasının tamamen değiştirilmesi hususunun yeniden gündeme getirilmesine sebebiyet vermiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yeni anayasanın yapılması gerektiğini vurgulayarak tartışmalara yeni bir ivme kazandırmıştır.

Öyle görülüyor ki toplumun azami kısmı mevcut 1982 Anayasası’ndan kurtulmak istemektedir. Şu anda yürürlükte olan anayasa 80 darbesinin ardından yazılmış bir anayasadır. Yani darbecilerin, hak gaspı yapanların, ideoloji dayatanların, zulüm ve haksızlıkta sınır tanımayanların, insanları düşünce ve fikirlerinden dolayı ötekileştirip cezalandıranların yazmış olduğu anayasadır.

Yıllar içinde yamalar yapıldı, çok sayıda yasalar değişti, bazı maddelere ekleme ve çıkarmalar oldu. Ancak asla toplumun beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılayacak ve toplumun kabul edeceği bir metin haline gelmedi. Daha öncelerde de yeni anayasa için metinler yazıldı, çalışmalar yapıldı, komisyonlar kuruldu. Ama her seferinde bazı gelişmelerden dolayı yazılan metinler, ortaya konulan dosyalar rafa kaldırıldı.

Bugün durum farklıdır. Bilindiği üzere toplumun mevcut anayasadan şikâyeti vardır. Bu şu anlama geliyor; yeni anayasa yapımı için siyaset kurumunda ve kamuoyunda toplumsal bir uzlaşı söz konusu olabilir. Çoğu konuda karşıt olan erkler yeni sivil bir anayasanın yapımı konusunda bir araya gelebilir, güç birliği oluşturabilir, hep birlikte ülkenin ihtiyacı olan ve milletin de beklentilerini karşılayacak bir anayasa yapabilirler.

Halk, insanı ve adaleti önceleyen, temel hak ve hürriyetleri merkeze alan, toplumun inanç değerlerine uygun olan, Kemalizm başta olmak üzere hiçbir ideoloji dayatmayan yerli, yeni ve sivil bir anayasanın yapılmasını beklemektedir. Bunu da yapacak olan siyaset kurumudur.

Siyaset kurumunun, dünya bakışımıza ve değerlerimize uygun yeni anayasa konusunda uzlaşması, ülkenin en büyük ihtiyacının ve milletin beklentisinin karşılanması ve siyaset kurumunun en temel sonunun çözülmesi anlamına gelecektir. Bu, siyaset kurumu için tarihi bir sorumluluktur aynı zamanda tarihi bir fırsattır. Sorumluluğun yerine getirilerek söz konusu tarihi fırsatın elden kaçırılmaması, bizlerin de en büyük temennisi ve isteğidir.