• DOLAR 34.599
  • EURO 36.557
  • ALTIN 2930.373
  • ...
SON DAKİKA

Ahlaki yozlaşma, Türkiye’de son yıllarda en çok konuşulan konuların başında gelmektedir. Nesillerin seküler bir hayat anlayışını benimseyerek maneviyattan uzaklaşması, ahlaki yozlaşma konusunun derinlemesine analiz edilmesine sebebiyet vermektedir.

İnsanın fıtratına yabancılaşması ve toplumun değerlerinden uzaklaşması, bir anda olmuş bir husus değildir. Nesillerin ahlak ve maneviyattan uzaklaşması, uzun süreli bir toplumsal mühendisliğin neticesidir.

Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla başlayan batılılaşma çabaları, dini değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Müslüman toplumun ahlaken çözülmesine yol açmıştır. Çünkü Batılılaşma ile Türkiye toplumu, Batılı toplumlara benzetilmeye çalışılmış ve Batı felsefesiyle hayata bakmaya zorlanmıştır.

Ahlaki açıdan kendi toplumuna faydası dokunmayan Batı toplumunun cumhuriyet rejiminin bidayetiyle birlikte halkı Müslüman olan Türkiye toplumuna örnek gösterilmesinin perde arkasında, küresel bir ifsat projesi vardır.

Bu proje toplumun din ile arasına mesafe koymasını hedeflemiş, her fırsatta Müslüman kişi ve kesimlerin İslami yaşayışlarına engel olmaya ve eğitim müfredatı başta olmak üzere birçok değişiklikle yeni yetişen nesilleri Batıya özendirmeye çalışmıştır.

Batılı toplumlara benzetilmeye ve yaşadıkları hayata özendirilmeye çalışılan Müslüman toplumda ne yazık ki zamanla çözülme ve çöküntü yaşanmıştır. Bu çözülme ve çöküntü beraberinde seküler bir hayat anlayışının toplum arasında yerleşmesine ve böylece ahlaksızlıkların yaşanmasına neden olmuştur.

Bugün Türkiye’de özellikle muhafazakâr ve hassasiyet sahibi kesimlerin çok ciddi anlamda şikâyet ettiği ahlaki çöküntü, manevi değerlerden uzaklaşma, örfe ve geleneklere yabancılaşma, dejenerasyon ve dünyevileşmenin başlangıcının, cumhuriyet rejimiyle birlikte topluma baskı yapılarak kabul ettirilmeye çalışılan batılılaşma çabaları olduğunu söylememiz gerekmektedir.

Batılılaşma bugüne kadar Türkiye toplumuna ciddi anlamda zararlar vermiştir. Bir toplumun, yabancı bir kültürün etkisinde kalarak kendi kültürüne, değerlerine, gelenek ve göreneklerine uzak düşmesi, hatta kimi zaman kendi değerlerine savaş açması, o kültürün sahipleri açısından bir sorun ve sıkıntıdır. Bu sorun ve sıkıntı, neslin geleceği açısından büyük bir tehdit ve tehlike oluşturmaktadır.

Son tahlilde genel anlamda gençlerin yaşantıları, hayata bakış açıları, sosyolojik ve felsefi yaklaşımları, din ile aralarındaki ilişki ve rol model olarak gördükleri kişilerin kimler olduğu ortadadır. Bu da neslin, yeni yetişen kuşağın ne derece dejenerasyona uğradığının ve ifsat projelerinin oklarına maruz kaldığının açık göstergesidir.

2 Kasım 2002’de iktidar olan AK Parti dönemiyle birlikte dejenerasyon ve ahlaki çöküntünün azalması beklenirken ne yazık ve ne acı ki tam tersi gelişmeler yaşanmıştır. Dindar insanların oylarını alan AK Parti iktidarları döneminde ahlaksızlıklar, yozlaşmalar ivme kazanmıştır. Bunun nedeni de, kötülüklerin, ahlaksızlıkların önünde var olan engellerin ortadan kaldırılmasına göz yumulmasıdır.

Son yıllarda laik ve Kemalist kesimlerin beğeni ve takdirini kazanma uğruna dile getirilen söylemler, kızlı erkekli yapılan etkinlikler, valilik ve belediyelerin eliyle verilen konserler, değerlerimize aykırı festivaller, toplumda var olan ahlaki çöküntünün ve kültürel yozlaşmanın daha da derinleşmesine ve kimi ahlaksızlıkların normal görülmesine neden olmuştur.

Bugün toplumu içinde bulunduğu yozlaşmadan kurtarmak ve muhtelif ifsat projelerine engel olmak için Müslümanlar tarafından ciddi çalışmaların ve projelerin ortaya konulması gerekmektedir. Bunun için toplumda manevi bağları güçlendirmek hedefiyle yoğun bir mesai harcamak icap etmektedir. Eğer toplumda manevi bağlar kuvvetli olsaydı sanırım bugünkü çöküntü ve çözülmelerden söz edilmezdi.

Biliyoruz ki manevi bağları kuvvetli olan, aslını koruyan, değerlerine bağlı kalan, fıtrattan uzaklaşmayan toplumlar, şer odakların ifsat faaliyetlerine karşı kendilerini ve çevrelerini muhafaza edebilmiş ve toplumsal değerlerine yabancılaşmamışlardır. Tam tersi gelişmelerin yaşandığı toplumlarda ise ahlaksızlık, adaletsizlik, huzursuzluk, iffetsizlik marazı toplumsal bir sorun haline gelmiş ve neslin yanlış ve kötü işler yapmasına olanak sağlamıştır.

Buna engel olmak, var olan bu ahlaki yozlaşma sorununa çözüm bulmak, toplumu değiştirme ve ıslah etme bilinciyle kuşanan dava adamlarının yola revan olmalarıyla mümkündür. Bunun kısa sürede gerçekleşmesi kolay değildir ancak imkânsız da değildir. Zaten dava adamları da zora talip olan, zoru başaran, engelleri aşan kimseler değil midir? Ve elbette zafer engelleri aşanların, cennet de zoru başaranların mekânı olacaktır.