Yeni Düzende Âlem-i İslam’ın Yeri
Covid-19 salgınıyla birlikte konuşulan ve merak edilen konuların başında, “Pandemi sonrası yeni dünya düzeni nasıl olacak?” sorusu gelmektedir.
Merak edenler haklı, çünkü son bir yıldır yaşanan gelişmeler artık bazı hususların eskisi gibi olmayacağını ortaya koymaktadır.
Bundan böyle, toplumda ve bireyler arası iletişimde olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de çok farklı gelişmeler yaşanacağı açıkta ve bellidir.
Yani devletleri, hareketleri, sivil toplum örgütlerini ve bir bütün olarak da insanlık âlemini yeni düzende çok farklı değişimler ve yenilikler beklemektedir.
Değişimlere ve yeniliklere hazırlıklı olmayanların yeni düzende yerleri ve etkileri yok denecek kadar az olacaktır.
Yeni dünya düzeninde yerlerini almak isteyen ülkeler alt yapılarını oluşturarak şimdiden çok ciddi manada hazırlıklar yapmaktadırlar.
Acaba İslam ülkeleri bu süreçte neler yapmaktadır? Nüfusu 2 milyara yaklaşan Âlem-i İslam, küresel güçlerin sinsi hesaplar peşinde olduğu bu dönemde nelerle iştigal etmektedir?
8 milyarlık dünya nüfusunu 500 milyona düşürmenin hesabının ve planlarının yapıldığı ve bu düşünceleri çekinmeden açıklayanların cirit attığı bu süreçte, insanlık ailesinin huzur ve selameti adına ilahi görevler üslenen Âlem-i İslam neler yapmaktadır?
Konvansiyonel düzenin yeniden şekilleneceğinin ve radikal değişimlerin yaşanacağının konuşulduğu ve emperyalizmden sonra Çin yayılmacılığının dünya için bir tehdit unsuru olduğunun tartışıldığı bu süreçte, acaba Âlem-i İslam hangi tedbirleri almaktadır?
Birleşmiş Milletler’den (BM) sonra 57 üyesiyle en örgütlü uluslararası teşekkül olan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) acaba gelecek için hangi vizyonu, hangi hedefi, hangi projeyi ortaya koymaktadır?
2 milyara yaklaşan nüfusuyla çok büyük bir aile olan İslam âlemi bu süreçte yaşananları izleyen konumundan bir an evvel çıkmalıdır.
İslam âlemi, etkilenen değil etkileyen, idare edilen değil idare eden, yönetilen değil yöneten, yönlendirilen değil yönlendiren konumunda olmalıdır.
Yıllardır daima planlar yapanlar Müslümanların dışındakiler olmuştur. Bu zillet hali değil de nedir? Oysa Müslümanların, tüm dünyayı ilgilendiren gelişmelerde de öncü olmaları gerekmektedir.
Yeryüzünün inşa ve ihyasından, neslin ıslah ve irşadından mesul olan Müslümanlar, bununla birlikte tüm insanlık ailesinin kurtuluşu, selameti ve refahı için de mücadele etmelerinin kendileri üzerine görev olduğunu ne zaman idrak edeceklerdir?
İslam dünyası, temeli çok sağlam olan büyük bir ailedir ve sistemi hiçbir beşeri sistemle, hiçbir beşeri ideolojiyle kıyas edilemeyecek büyüklüktedir. Ancak sadece büyük olmak; amaca ulaşmak ve toplumu etkilemek ve yönetmek için yeterli değildir.
Eskiden sıklıkla kullanıldığı için çok karşılaştığımız bir söz vardı: “Büyük balık, küçük balığı yutar.” Bu söz bir yere kadar doğru ancak yeni düzende sadece büyük olmak karşıdakine galebe çalmaya yetmemektedir.
Nice büyükler, küçüklerin yönlendirmesiyle hayatı idame ettirmektedir. Nüfus ve toprak bakımından nice büyük ülkeler, kendilerinden çok daha küçük ülkeler tarafından yönetilmekte ve idare edilmektedirler.
Bundan mütevellit, âlem-i İslam evvela kendi arasında güç birliği yaparak, vahdeti sağlayarak, ihtilafları ivedilikle çözerek, sömürgeci güçlerle arasına mesafe koyarak yeni düzende yerini almalı ve asıl sorumluluğu olan insanlık ailesinin huzur ve selametini sağlamak için global çalışmalara imza atmalıdır.
İslam Birliği oluşmadan, bunların olması zor bir ihtimaldir. Bu nedenle Müslümanların Kur’an ve sünnet merkezli ve nebevi ölçüyü esas alan İslam Birliği’ni tesis etmesi elzemdir. Bunun için tüm dünya Müslümanlarının canla başla ve ihlasla mücadele etmeleri ve Allah’ın emri olan “Birlik olun!” ilahi mesajının gereğini yerine getirmeleri gerekmektedir.