İslami Hareketlerin Siyasetle İlişkisi
Allah’ın en sevgili kulları, şüphesiz Peygamberlerdir. Peygamberler, şirk ve küfür bataklığında bulunan insanları düzlüğe çıkarmak ve Allah’ın birliğine davet etmek için gönderilmişlerdir. Hiçbir peygamber yoktur ki, bu görevleri yerine getirirken sıkıntı çekmesin, zorluklarla karşılaşmasın. Peygamberler, görevlerini yerine getirirlerken mutlaka zorluk, sıkıntı, baskı, iftira gibi engellerle karşılaşmışlardır. Bu engeller, onları yüklendikleri görevin gerekliliklerini yerine getirmekten alıkoymamıştır.
Allah’ın seçerek ve güvenerek göndermiş olduğu Peygamberler, yeryüzünde İslam dininin ayakta kalması için, yaşayışın her alanını tanzim etmek ve ıslah etme yolunda gayretli ve özverili bir şekilde mücadele etmişlerdir. Hayatlarını Din-i Mübin uğruna verdikleri mücadeleyle geçiren Peygamberler, sadece halkın en alt tabakasına dinin davetini götürmemişler, o zamanın idarecilerine/siyasilerine de götürmüşlerdir.
Peygamberlerin bu çalışma ve uğraşları, dinin kadim ilkelerinin yeryüzünde yeteri kadar bilinmesi, tanınması ve hâkim olması; ayrıca da, yaşayışın her hususunun düzene girmesi içindir. Kur’an’ı düşünerek, ayetlerin üzerinde tefekkür ederek okuduğumuzda, Peygamberlerin görevlerini yerine getirirlerken sadece nasihat ve öğütle yetinmediklerini görürüz. Peygamberler nebevi mesajı daha yüksek sesle anlatmak üzere, uygun olduğunda siyasi bir konum elde etmeye de çalışmışlardır.
Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Davud ve sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in mücadelelerine baktığımızda, bahse konu ettiğimiz gerçeği görürüz. Bu peygamberler uygun ölçüler dâhilinde düzenli bir iktidar elde etmek için idarecilerle mücadele etmişler, hayatlarının sonuna kadar da bu nebevi yolu takip etmişlerdir.
Peygamberler verdikleri mücadele sonrasında, elde ettikleri kazanımların tümünü Allah yolunda kullanmışlardır. İnsanları Allah’ın birliğine davet etmeye ve emirlerini, öğütlerini ve vereceği her türlü bilgiyi iletmeye devam etmişlerdir. Ayrıca, elde ettikleri konum ve güçle de, halkın toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır.
Kur’an’da adı geçen peygamberlerin ve özellikle de sevgili peygamberimizin misyonunu, yaşayışını, tecrübelerini, stratejilerini, tavsiye ve telkinlerini daima düstur edinen sorumluluk sahibi çağın Müslümanları da, çevrelerinde gelişen olumsuzluklara hiçbir zaman duyarsız kalmamışlar; her daim toplumun ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmişler, faaliyetler yürütmüşlerdir.
Kimi zaman birkaç kişiyle başladıkları mücadelelerinde Allah’ın yardımıyla büyük başarılar elde etmişler, sonralarda sayıları yüz binleri bulan bir oluşumun meydana gelmesine vesile olmuşlardır. Tarihte benzeri örnekler çoktur. Nebevi misyonu sürdürme gayesinde olanlar, toplumu ıslah etme yolunda örgütlü bir şekilde teşkilatlanmaya hız kesmeden devam etmişlerdir. Sonrasında ise, yaşayışın her alanını kapsayacak geniş bir programla toplumun huzuruna çıkmışlar, halkın talep ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır.
İslam’ı ölçü kabul ederek toplumun karşısına çıkanlar, halkın takdir ve teveccühüyle karşılaşmışlardır. Halk, yıllarca özlemle beklediği yardımlaşmayı, dayanışmayı, eşitliği, adaleti, uhuvveti Müslümanların yaşayışlarında ve muhataplarına karşı davranışlarında bulmuşlardır. Böylece halk, İslami hareketin mensuplarını bağrına basmış, her şart ve her durumda yardım ve desteklerini esirgememişlerdir.
Nebevi misyonu sürdürme gayesiyle siyasete atılan İslami hareketler, politik dengeleri değiştirmişlerdir. Dünyevi endişelerden dolayı değil de, toplumu cayır cayır yakan menfi durumlardan ve ülke idarecilerinin yanlış ve yanlı politikalarından dolayı ortaya çıkan, bilahare siyasete atılan İslami hareketler, idare eden konumuna gelemeseler bile, zamanın idarecilerine hak ve hakikat ışığında yol göstermişler, bazı yanlışların/yasaların düzeltilmesine/düzenlenmesine vesile olmuşlardır.
Dini siyasete alet etmeden siyaseti dine hizmetkâr yapan İslami hareketler, başarı ve muvaffakiyetler elde etmişlerdir. Bu bir gerçektir; dini siyasete değil de, siyaseti dine hizmetkâr yapanlar yeryüzünde başarı elde etmişler, Allah’ın yanında da saadet-i ebediyeye ulaşanlardan olmuşlardır. Zira bu ilahi bir vaattir; yaptıkları her işte Kur’an ve sünneti ölçü alarak hareket edenler, hem dünyada hem de ahirette kazanacaklardan olacaklardır.