• DOLAR 34.66
  • EURO 36.38
  • ALTIN 2933.56
  • ...

Bugün İslam ümmeti, büyük bir ihanet girişimiyle karşı karşıyadır. Temel amacı işgal rejiminin çıkarı olan küresel haydut ABD, Müslümanların arasına tefrika koymak için her yolu deniyor. Halkları Müslüman olan ülkeler ile işgal rejimi arasında ilişkilerin normalleşmesi için arabuluculuk girişimlerinde bulunuyor.

ABD’nin Müslüman ülkeler ile işgal rejimi arasında yapacağı arabuluculuk, İslam dünyasına ve Müslüman ülkelere asla bir fayda sağlamayacaktır. Yapılacak anlaşmalarla Müslüman ülkelerin kaynakları, siyonist ve emperyalist zorbalara peşkeş çekilecektir. ABD’nin amacı, İslam dünyasının kalkınması, güçlenmesi değildir. Tüm dünya da biliyor ki ABD’nin isteği kendi emperyalist emellerine ulaşmayla birlikte işgal rejiminin çıkar ve menfaatidir.  

Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından Bahreyn’in de işgal rejimiyle normalleşme adına ABD himayesinde yaptığı anlaşma, çok açık ifadeyle bir ihanet anlaşmasıdır. Bu anlaşma, İslam dünyası için çok önemli bir yer tutan Kudüs davasının hedefe ulaşmaması için yapılan sinsi bir girişimdir. Normalleşme, terör rejiminin elini güçlendirecektir. Katliam ve zulüm konusunda işgalci teröristleri daha fazla pervasız kılacaktır.

1948’ten günümüze zulüm ve zorbalıklarla topraklarını genişleten, mazlum Filistinli kardeşlerimizin üzerlerine acımasızca ve kalleşçe bombalar yağdıran, ezilmiş ve mahrum bırakılmışların haklarına tecavüz eden, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı necis postallarla kirletip işgal eden terör rejimi, normalleşme süreciyle birlikte bu cürümlerini daha fazla yapacaktır.

Elbette bu cürümlere sebep olmanın vebali hem dünyada hem de ebedi âlemde çok ağır olacaktır. Bilinmeli ki, işgal rejiminin temsilcileriyle masaya oturup anlaşma yapanlar, işgal rejiminin yapacağı her katliamdan mesuldürler ve siyonist zulme ortaktırlar. Aynı zamanda, dolaylı olarak işgalcilerin bugüne değin yaptıklarını da onaylamış oluyorlar.

Bununla beraber, normalleşme kararını eleştirmeyen, sessiz kalarak bir nevi destek veren diğer Arap ülkelerinin de vebali ve sorumluluğu çok büyüktür. Ne acı ki son zamanlarda Arap ülkelerinin liderleri, ABD Başkanı ile her fırsatta bir araya gelmenin, aynı karede gözükmenin adeta fırsatını kollamaktadırlar.

Arap ülkelerinin liderleri, ABD ve işgal rejiminin kendileriyle dost ve kardeş olacaklarını mı sanıyorlar? Bu durum, Arap ülkelerinin liderleri için zillet değil de nedir? İslam düşmanları ile dost olmak, âlem-i İslam’a ne kazandıracaktır?

Bahse konu ettiğimiz liderler, neden şu ilahi kelama kulak vermiyorlar: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost (veli) edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide/51) İlahi kelam bu kadar açık ve net iken, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmek, onlarla anlaşma ve sözleşmeler imzalamak, Müslümanca bir yaklaşım olabilir mi?

Tüm olumsuzluklara rağmen, ABD himayesinde normalleşme adı altında işgal rejimiyle yapılan anlaşmalara karşı İslam dünyasının ciddi bir ses çıkarması gerekmektedir. Bu doğrultuda, Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin terör rejimi ile normalleşme adı altında yapılan tüm anlaşmaların haram olduğuna dair bir fetva yayınlaması çok önemlidir. Dünya Müslümanları bu fetvayı önemsemeli ve işgal rejimiyle yapılan normalleşme adımlarını durdurmanın yollarını aramalıdır.

İslam dünyası bir bütün olarak tüm kurum ve kuruluşlarıyla ihanet anlaşmasına imza atan liderleri mahkûm etmelidir. Bu liderler, Müslüman halkları temsil etmemektedirler. Allah aşkına bu liderler bugüne kadar İslam dünyasının birlik ve beraberliği için, Filistinli kardeşlerimizin hak ve hukuku, siyonist ve emperyalistlerin zulüm ve katliamlarının sona ermesi ve zalimlerin hak ettiği cezaya çarptırılması için hangi girişimde bulunmuşlardır?

Bir dönem, Filistin meselesi Körfez ülkelerinin öncelikleri arasında yer alıyordu. Hatta ilk sıradaydı. Ancak bugün Filistin meselesi Arap dünyasının öncelikleri arasında yer almıyor. Oysa Filistin davası tüm Müslümanların ortak derdi ve davası olması gerekiyor. Mescid-i Aksa, sadece Filistinli kardeşlerimizin değil tüm Müslümanların değeridir. Dolaysıyla, ihanet anlaşmasına sessiz kalmak, Kudüs davasından, Filistin meselesinden vazgeçmek anlamına gelmektedir.

Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın vazgeçilmez olduğunun idrakinde olan bizler asla bu ihanetlere sessiz kalmayacağız; güç ve imkânlarımız nispetince ekilmek istenen fitne tohumlarının, uygulanmak istenen sinsi plan ve projelerin, imzalanmak istenen anlaşma ve sözleşmelerin başarısız olması ve özellikle de İslam dünyasının vahdeti sağlaması için elimizden geleni yaparak hakikatleri dile getirmeye devam edeceğiz.