Kültürel emperyalizm tehlikesi
Soykırım, sömürü ve katliamların geçmişi, ‘insanlık tarihi’ kadar eskidir. İnsanlık tarihinde nice savaş ve işgaller yaşanmış, bu işgal ve savaşlarda insanlar en ilkel yöntemler kullanılarak kıyımdan geçirilmiş, katledilmiş ve birçok açıdan sömürülmüşlerdir.
Üstün olduklarına inanan devletler ve kimi topluluklar, diğer devlet ve topluluklara karşı üstünlük kurma, egemen olduklarını kabul ettirme, o ülkelerin zenginliklerini sömürme ve kendi topraklarını genişletme hedefiyle çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır. Dünya, sömürgecilik uygulamalarına şahitlik ettiğinde yaşanan zulüm ve soykırımlarda çok ciddi manada artış meydana gelmiştir.
Sömürgeciler, sömürgeleştirdikleri ülkelerde akıl almaz uygulamalarla emellerini gerçekleştirmişlerdir. Coğrafi keşiflerin başlamasıyla sömürgeciler özellikle de Avrupa devletleri, yüz yıllar boyunca sömürge faaliyetlerinde bulunmuş, sömürdükleri devletler ya da toplumlar üzerinden büyük ekonomik kazançlar sağlamışlardır. Ayrıca da, egemenlikleri altına aldıkları topraklarda yaşayan yerli halkları kültürlerinden uzaklaştırmışlardır.
Bu sömürge faaliyetleri sonrası, bir taraftan haksız bir şekilde zenginleşen, topraklarını genişleten, kültür ve değerlerini üstünlük kurdukları halklara baskı ve dayatmalarla empoze eden devletler, diğer tarafta ise fakirleşen, doğal kaynaklarının tümünü kaybeden, kültürlerinden uzaklaşan ve söz konusu baskı ve zulümlere karşı çıktıklarında ise inanılması güç ve insanlık dışı yöntemler neticesinde tehcire ve katliama tabi tutulan topluluklar ortaya çıkmıştır.
Sömürgeciliğin sadece ekonomik açıdan ele alınmaması gerekmektedir. Çünkü sömürgecilerin amacı sadece ekonomik olmamıştır. Sömürgeciler, kültürel ve dinî amaçlar doğrultusunda da faaliyetlerde bulunmuşlardır. Özellikle Avrupa ülkeleri, sömürgeleştirdikleri ülkelerde Hıristiyanlığı ve Batı Kültürü’nü insan yerine koymadıkları yerli halklara empoze etmişlerdir.
- yüzyılın sonlarında sömürgecilik bitmiş gibi gözükse bile, aslında bitmemiş ‘modern sömürgecilik’ şekliyle devam etmiştir ve varlığını hala sürdürmektedir. Zengin ve güçlü ülkeler, azgelişmiş ülkeleri ticari ilişkiler, yatırımlar, askeri ve parasal yardımlarla kendi etki alanları içinde tutma siyaseti gütmeye, egemenliklerini sürdürmeye devam etmişlerdir.
Sömürgeciliği ve emperyalizmi ele alırken ABD’yi özellikle ayrı bir parantezde zikretmek gerekmektedir. ABD, diğer ülkelere karşı kültürel, ekonomik ve askeri saldırılar ile sürekli etkin olmaya ve üstünlük sağlamaya çalışmıştır. İzlediği politikalarla emperyalizm ile özdeşleşmiştir.
ABD, egemenliği ve devletlere üstünlük sağlayabilmesi için savaş dâhil her yola başvurmuştur. Tarihi zulüm ve katliamlarla doludur. Afrika, Asya, Latin Amerika ve Ortadoğu’da yaşanan darbe ve darbe teşebbüslerinde ABD ve işbirlikçilerinin etkin rolü vardır. CIA’da görev almış kimi istihbaratçıların yıllar sonra yapmış oldukları itiraflar, ABD’nin yaşanan darbelerdeki aktif rolünü ortaya koymaktadır.
- yüzyıl başlarında ABD, emperyalist hedefleri doğrultusunda İslam ülkelerinde terörle mücadele ve kitle imha silahları söylemini geliştirerek ‘imha stratejisi’ belirlemiştir. Belirlediği strateji doğrultusunda Afganistan, Irak ve Suriye’yi fiili olarak işgal etmiş; sivil halkları ve masum insanları bombalarla katlederek bu toprakları kan gölüne çevirmiştir.
Egemen devletler, çeşitli yöntemler neticesinde sinema, dizi, kadın ve kimi zaman da futbol ile halkları örf ve değerlerinden uzaklaştırarak kültür emperyalizmine de neden olmuşlardır. Ne acı ki günümüz Müslüman toplulukları da kültür emperyalizmine maruz kalmışlardır. Batı kontrolündeki medya organlarıyla Müslümanlar, kendilerine ait olmayan bir kültürle tanışmış ve zamanla kendi kültür değerlerine yabancı hale gelmişlerdir.
Eğer bugün yaşadığımız memleketlerde bir gencin saç tarayış şekli ile Avrupalı bir gencin saç tarayış şekli arasında fark kalmamışsa, gençlerimiz kendi medeniyetlerinin mimarı olan ilim adamlarına değil de Batılı popçu ve topçulara özeniyorlarsa, giyim ve tüketim alışkanlıkları onlarınki gibi olmuşsa, onlar gibi konuşuyor onlar gibi düşünüyorlarsa, onların kitaplarını okuyor ve onların filmlerini izliyorlarsa, demek oluyor ki o Müslüman toplum değerlerinden uzaklaşıp Batılı yaşam tarzını benimsemiş ve kültür emperyalizmine maruz kalmıştır.
Batı, yaşam tarzını toplumlara empoze edip o toplumları kendi değerlerine ve kültürüne yabancılaştırmayı hedeflemektedir. Batı medeniyetinin temellerinin bozuk esaslara dayandığının farkında olunmazsa, nesiller onların yaşam tarzını benimsemeye devam eder ve ‘kültürel emperyalizm tehlikesi’ bertaraf edilemez. O yüzden Batı felsefesinin maddeci bir bakış açısına sahip olduğunu, materyalist bir çizgiyi takip ettiğini ve İslam’ı esas alan ulvî anlayışı göz ardı ettiğini toplumlara anlatmak gerekmektedir. Batı’nın sakat, maddeci ve menfaate dayalı anlayışının toplum tarafından bilinmesi ve benimsenmesi için İslam medeniyetinin sahibi duyarlı Müslümanlar tarafından çok ciddi çalışmaların yapılması elzemdir.