• DOLAR 34.652
  • EURO 36.64
  • ALTIN 2939.89
  • ...

‘İslam`ın Siyasete Etkisi` adlı yazımızda, İslam için mücadele etmiş kişi ve oluşumların zaman ve zemin müsait olduğunda siyasi arenalarda da İslam`ı anlatmaktan, İslam`ın kaide ve kurallarını uygulamaya çalışmaktan geri kalmadıklarını, İslam`ın daha iyi tanınıp anlaşılması ve kaide-kurallarının yeryüzünde kaim olması için siyaseti bilfiil işin içine karıştırdıklarını, ayrıca da İslami siyasi hareketlerin hepsinin en büyük güç ve desteğini Kur`an ve sünnetten aldıklarını bazı örneklerle anlatmaya çalışmıştık. Bugünkü yazımız ise, önceki yazımızla bağlantılı olarak ‘İslami hareketlerin siyasi alandaki çalışmaları ve izleyecekleri yol nasıl olmalı?` konusu üzerinde olacaktır.

Öncelikle, siyaset ile din -yani İslam- birbirinden ayrı olmaması, şartlar ve zaman müsait olduğunda birbirlerinin tamamlayıcısı oldukları konusunda hemfikir olmak gerekir. Zira tevhid önderlerimizin hayat mücadelelerine baktığımızda, Allah`ın emir ve yasaklarını daha geniş bir alanda uygulamak için İslami bir siyaseti takip ettiklerini görürüz. Yani Allah`ın kanunlarının yeryüzünde hâkim olması için zamanlarındaki imkânları kullanmada geri durmamışlardır. İslami bir iktidarı vücuda getirmek için gece-gündüz demeden çalışmışlardır. Dolaysıyla bugün bazı Müslümanların, “Siyaset, Müslümanları Allah`a kulluktan alıkoyar” düşüncesinin yanlış ve yersiz olduğu sonucu ortaya çıkar.

Bir Müslüman`ın ya da bir İslami hareketin izleyeceği siyaset, elbette Allah`a yaklaştıracak bir siyaset olacaktır, olmalıdır. Eğer izlenecek siyaset, Allah`a kulluktan alıkoyacak bir siyaset olacaksa, zaten o siyasete “İslami bir siyaset” denmesinin bir anlamı kalmaz. Günümüzdeki siyasetin değişkenliğinden ve siyasete atılan politikacıların verdikleri sözlerini tutmamalarından dolayı hassasiyet sahibi Müslümanlarda şöyle bir algı oluşmuştur; “Siyasetin değişkenliği ve kaypaklığından dolayı, siyasetle meşgul olmak kişiyi de kaypak, ikiyüzlü, sahtekâr ve menfaatperest kılar. Onun için iyi bir Müslüman siyasetten uzak durmalıdır”

Kâinatın yaratılmasına sebep olan Allah`ın biricik habibi Hazreti Muhammed (sav), İslam`ın ilke ve prensiplerinin korunması, hile ve dalaverelerin, yağmacılık ve tefeciliğin ortadan kalkması adına İslam devletini kurmak için hayatı boyunca mücadele etmedi mi? Hazreti Muhammed (sav)`in mücadelesi sadece namaz, oruç, zekât ve haccın şartlarını anlatmak mıydı acaba? Elbette ki, hayır! Hazreti Muhammed (sav)`in mücadelesi, Allah`ın kanunlarının tümünün yeryüzünde hâkim olması içindi. Sadece İslam`ın bazı farziyetlerinin bilinmesi için değildi.

Zaten bu sebepler dolaysıyla mücadelesini ta ki İslam devletinin kurulmasına kadar sürdürdü. Tabi İslam devletinin kurulmasından sonra da mücadelesinden, görev ve sorumluluğunu yerine getirmeden geri durmadı. Her daim İslami mücadelesini sürdürmeye devam etti. Böylece asırlar önce inşa ettiği İslam devletinde izlediği siyaseti, günümüz Müslümanlarına/hassasiyet sahibi Müslüman siyasetçilerine miras bırakmış oldu.

Bugün siyasetle meşgul olan politikacılar verdikleri söze sadık kalmıyorlarsa; diğer siyasi oluşumları düşman olarak görüyorlarsa; toplumun maslahatı için gerekli olan projeler üretmiyorlarsa; İslam dairesi içerinde hareket etmiyorlarsa; İslami kurallara aykırı projelerin altına imza atıyorlarsa; beşeri kanunları ilahi kanunlardan üstün tutuyorlarsa bu demek değildir ki, hassasiyet sahibi Müslüman bir siyasetçi de bunları yapacak.

Müslüman bir siyasetçinin izleyeceği ve takip edeceği yol, elbette tevhid önderlerimiz olan peygamberlerin (Allah onlardan razı olsun) gittiği “nebevi yol” olacaktır. Ki bu yol, Hazreti Muhammed (sav)`in ümmetin sorumluluk sahibi Müslümanlarına bıraktığı “ilahi bir miras”tır. Ümmetin sorumluluk sahibi Müslümanları bu mirasa, Kur`an ve sünnetten şaşmadan sahip çıktıklarında, yapacakları her işte başarı olacak, muvaffakiyetler gelecektir ve ilan ettikleri harekette de Allah`ın izni ve inayetiyle bereket olacaktır. Bu sonuç, tecrübelerle sabittir ve Allah Teâlâ`nın yüce kitabımız Kur`an`da verdiği bir muştudur. “…İman edenlere yardım etmek ise, üzerimize bir haktır” (30/47)

Çağımızın Kirlenmiş Siyaseti Nebevi Hareket Metodu ile Temizlenmelidir

Çağımızdaki siyaset, kirlenmiş bir siyaset olmuş olabilir. Yıllardır yapılan yanlışlıklardan dolayı, Müslümanlar siyasetten el ve ayaklarını çekmiş olabilir. Siyasetle meşgul olmuş zamanın hızlı mücahitleri bugün müttehitliğe soyunmuş olabilir. Ve de Müslümanlar, siyasetten ve vasat yolu takip ettiğini beyan eden politikacılardan çok çekmiş olabilirler. Buna kimsenin söyleyeceği bir şey yok! Zaten olanlar olmuş, haksızlık edenler ve haksızlığa uğrayanlar karşılıklarını görecekler mutlaka…

Olan yanlışlıklardan dolayı, hassasiyet sahibi Müslümanlar bazı yanlışları düzeltme yoluna gitmesinler mi? Kirli çağın kirlenmiş siyasetini temizlemek için yeni ve farklı stratejiler geliştirmesinler mi? İlk ve öncelikli olarak, memleketi küfür deryasına çeviren İslam düşmanlarını geçmişleriyle yüzleşme fırsatı yakalayacakları uzun bir tatile çıkarmasınlar mı?

Hiç kimse kusura bakmasın! Eğer zamanın hassasiyet sahibi Müslümanları bu yanlışları düzeltme yoluna başvurmasalar, kirlenmiş siyaseti temizlemek için gayret göstermeseler, İslami yaşayıştan taviz vermeden farklı ve alışılagelmişin dışında yeni stratejiler geliştirmeseler, hasseten Kürd halkının yozlaşması için imkânlarını seferber eden İslam düşmanlarının ellerindeki yetkileri almak adına yetkisiz ve etkisizleştirme girişimleri yapmasalar; el- Hasib olan Allah Teâlâ nezdinde sorumlu tutulacaklar ve Allah Teâlâ, yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını tek tek soracaktır. Bunun böylece bilinmesi ve bu cihetle hareket edilmesi gerekir.

 

Muhammet Şerif / doğruhaber