Toplumsal Tehlike
Allah Teâlâ`yı Rab, Hazreti Muhammed (sav)`i Resul kabul eden Müslümanlar, yaşadıkları çağda İslam`a aykırı hareket eden fikir, sistem ve ideolojileri tanımak ve İslam`ın onlar hakkındaki hükmünü bilmek mükellefiyetindedirler. Böyle bir mükellefiyetin sebebi, Müslüman`ın İslam`a karşı faaliyet yürütenlere, benimsedikleri düşünceye uygun davranmak zorunda oluşudur. Yani İslam`ın onlar hakkındaki hukuku bilinerek, onlara karşı yapılacak muamelenin "güttükleri mülahaza”ya göre belirlenmesidir. Zira hassasiyet sahibi bir Müslüman`ın batıl düşünceleri güdenleri tanımadan, bu düşüncelerden kaçınması son derece zordur.
Yaşadığımız zaman içerisinde nice Müslüman, İslam`a aykırı hareket eden sistem ve ideolojileri ve de sürdürücülerini iyice tanımadığı için hayatını İslam`ın emrettiği şekilde idame edememektedir. İsteği dışında gelişen olaylara –ister istemez- müdahil olmakta, bazen de İslam`a ve Müslümanlara büyük zararlar veren "toplumsal vakıa”larda taraf olmaktadır. Hassasiyet sahibi bir Müslüman böyle bir "toplumsal tehlike”nin farkında olmalıdır. Allah`ın ve Resulünün hükümlerinden başka hiçbir hükmü kabul etmemeli, çağında ortaya çıkan fikir, sistem ve ideolojileri reddetmelidir. Zira Allah`ı Rab, Hazreti Muhammed (sav)`i Resul kabul eden Müslümanlar, Allah`ın ve Resulünün hükümlerinden başka hiçbir hükmü kabul etmez, etmemelidirler! Hele ki bu hükümler Müslümanların yaşadıkları topraklar üzerinde uygulama alanı buluyor ise, Müslümanların bunun üzerinde daha fazla kafa yorması gerekir.
Zamanımızda İslam düşmanı sistem ve ideolojiler, hassasiyet sahibi Müslümanlara savaş açmış durumdadırlar. Bu savaş bilfiil silah ve tanklarla değil, daha farklı "teknolojik argümanlar”la yapılmaktadır. Bilhassa Müslümanların, toplumun yararı için yaptıkları güzellikleri görmeyerek, onlara eziyet ederek, insanların davetlerine icabet etmelerine müsaade etmeyerek/engeller çıkararak, açıklık ve fuhşiyatı yaygınlaştırarak, içki ve kumarı yasallaştırarak, lanetlenmiş şeytana uymaya teşvik ederek bu savaşı yürütmektedirler.
İslam`a muhalif bütün sistem ve ideolojilerin stratejilerinde bu "silahsız savaş taktikleri” muhakkak vuku bulmaktadır. Yani İslam düşmanları bu yollarla Müslümanlara "galebe çalmak” istemişlerdir. Bu savaş taktiklerini Mekke müşrikleri de, Resulullah`a ve O`na iman edenlere karşı uygulamışlardı. Onlar da fuhsiyatın ve münkeratın yaygınlaşması için mücadele etmiş, böylece insanların Allah`tan ve Resulullah`tan bihaber kalmalarını istemişlerdi. Ama o zaman ki Müslümanların ihlâslı ve samimi mücadeleleri, Mekkeli müşriklerin bu düşüncelerinde başarılı olmalarının önüne geçmişti.
Zamanımızdaki İslam düşmanları da bu stratejiyi uygulamaktadır. Yani onlar da "silahsız yöntemler”le Müslümanlara savaş açmışlardır. Müslüman toplumun ahlakını bozmak için her yolu denemiş ve denemeye devam etmektedirler. Kötü amaçlarla kullanıldığında menfi sonuçların oluşmasına sebep olan televizyonu icat ederek ve geliştirerek, televizyonlarda ahlaksız film ve diziler göstererek, Müslüman bireylerin uğraşı sonucu doğruya meyledenleri şeytanın fasit yoluna sevk ederek, cadde ve sokaklarda zamanın fitnelerinden olan kadını açık saçık gezdirerek, billboard ve tabelalarda reklam ederek İslam`a savaş açmışlardır.
Tabi bu silahsız -silahsız olmasına rağmen silahtan daha tehlikeli- savaştaki hedefleri; Müslüman toplumunun içerisine nifak tohumları ekerek akılları karıştırmak; insanları Allah`ın ve Resulullah`ın hükümlerine tabi olmaktan alıkoymaktır. İslam düşmanlarının, Müslümanların şahsında bütün inançlılara açtıkları savaşta tamamen başarısız oldukları söylenemez. Zira günümüzde yaşanılan toplumsal vakıalar bunun kanıtıdır. Toplumun kalkınması için faaliyet gösteren, etkinlik düzenleyen hassasiyet sahibi kişi ve kurumlara karşı yürütülen "kirli politikalar” ve "puslu entrikalar”ı da örnek verebiliriz. Benzeri örnekler elbette ki daha da çoğaltılabilir, biz bunlarla iktifa edelim.
Bu sebepler dolaysıyla… İslam`ı düşman belleyerek savaş açanlara karşı mücadele etmek ve bu "toplumsal tehlike"den herkesin haberdar olması için uğraş vermek; tüm Müslümanların, bilhassa da Nisan ayı boyunca meydanlarda Hazreti Resulullah`a olan aşk ve sevdalarını haykıran hassasiyet sahibi "Peygamber Sevdalıları”nın üzerine bir borçtur. Hassasiyet sahipleri, İslam`ı düşman gören bu sistem ve ideolojilere karşı mücadele etmeli, kirli politikalarını deşifre etmek için gayretkeş olmalıdır. Zira bilinmelidir ki, İslam`ın gelişimine en büyük engel, bahse konu ettiğimiz "toplumsal tehlike”nin varlığını hala aramızda sürdürüyor olmasıdır.
Muhammet Şerif / doğruhaber