Sallanıyoruz!..
Bismihi Teâlâ
Dünya..(?) İnsan..(?)Yaşam..(?) ve biz; enlemesine ve derinlemesine üzerine çok kafa yormamız gereken dünya ahiret sualleri olsa gerek!..
Peşinen söyleyelim başta nefsim olmak üzere arsızız! Nankörüz ve uslanmak bilmeyen halimiz karşısında sahiden zavallıyız. Bu Dünya’nın asıl sahibini çoğu kere ya hatırımıza getirmiyoruz ya da getiremiyoruz! Zaman zaman ve belki de çoğu kez bu yerkabuğunun asıl sahibi bizmişiz gibi zoraki bir rol biçiyoruz kendimize!
Olanak, rahatlık, bolluğa erişince asıl vereni (hâşâ)unuturcasına heva ve hevesatımız tavan yapar ve peşinden koştukça koşuyoruz!..
Menfaatimize ilişmeyedursun, hemen söylenip duruyoruz zira çıkarımızı her türlü değerin üstünde tutuyoruz!..
Kendimizi görsek, aslında her şeyin özünün orda olduğunu görmemiz zor olmayacaktır. Açıkçası başkasıyla didişip durduğumuz yerde; nefsimize dönsek belki de daha çok güç depolamış oluruz. Nihayetinde daha ziyade güçlü oluruz. Birbirimizi hırpalayacağımız yerde içimizdeki şeytana dönsek asıl hasmımızla yüzleşiriz.
Acaba güçsüzlüğümüz nefsimize karşı gösterdiğimiz zayıflıktan kaynaklanıyor olmasın mı? Bu geniş dünyayı kendimize dar etmenin esprisi sığ bakışımız ve anlayışımız değil midir?..
Felaketler, musibetler, salgın illetler karşısında kayda geçen trajikomik halimizi keşke sair zamanlarda izleme, seyretme, tefekkür etme erdemini gösterebilsek!..
Asıl olarak ağlayacak, acınacak halimizi görmezden mi geliyoruz; yüzleşmek mi istemiyoruz ya da aramızda içten-dıştan setler mi var!?
Kâinat acımasız değil kesinlikle şer olarak gördüğümüz nice şeylerde hayır vardır. Fakat niyetimiz “hüsnü zannımız” önemlidir. Güzel görme duyumuz gitmişse güzel düşünme melekemiz de gider! Bunlar birbirine bağlı fay hatlarıdır, birbirini tetikler!..
***
Memleketin doğusu senenin başında orta şiddetle sallandı şimdi de yılın sonlarına geldiğimiz güz mevsiminde batımız, Ege denizi kıyı şeridi aynı ayarda sallandı. Bilindik sahneler, tanıdık görüntüler, benzer kareler ve kayıtlara geçen pozlar…
Göz açıp kapamak kadar bir anda dünyalıklarımızın küle dönüştüğü, savrulduğu, toza dönüştüğü ve çöküşe geçen halimiz! Zira felaketler ve musibetler tabii ki hafifsenemez, ciddi imtihan anlarıdır.
Bizde adet olmuş hep madde boyutunu öncelemek, oysa hakikat sadece bu olamaz mana boyutuyla düşünüldüğünde istifade edilir ancak…
Sarsıntı anında kameraya takılan yaşı 20/25 olarak tahmin ettiğim bir gencin “tekbirler getirip, peygamber efendimize salât ve selam getirmesi” imanın varlığına işarettir. Bu halk Müslüman ve dinini genel anlamda bilmiyorsa ve yaşamıyorsa tabii en büyük müsebbibi kendisi olsa da Diyanet Kurumu ve bileşenlerinin payı da aynı orandadır diye düşünüyorum.
Felaketler karşısında asıl tedavi maneviyattır. Allah(c.c)’ a iltica etmektir, O’na sığınmaktır, O’nu kıblegah ve istingah etmektir. O’na dayanmaktır. Bağlılığımız, yönelmemiz öyle olsun ki; her daim ve her şartta, her koşulda, her zeminde…
Son olarak niyazımız şu ki; Yaradan musibeti rahmete dönüştürsün, sıkıntıları defedip bizleri kendisine celbetsin! Ege halkına büyük geçmişler olsun…
Kalın sağlıcakla…