Kerbela
Bismihi Teâla
“Dideden su yerine kan akacak dem geldi
Kerbela günleridir ağla Muharrem geldi.” (K. İzzet Molla)
Hicri 61, Muharrem ayının 10’u, halk tabiriyle Aşure günü, başka söyleyişle 10 ekim 680 senesinde vuku bulan katliam!..
Heyhat! Heyhat ki heyhat, öyle bir dünya düşünün ki makam, mevki, servet, para, ihtişam vs. dünyalıklar adına; her şeyi mubah gören saltanat düzeninin köleleri “evladı resulün” kanını akıtacak kadar işi götürürler.
Kerbela; başta Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin başta olmak üzere 72 ehli beytin en gaddarca Kerbela çölünde katledildiği olayın anatomisidir…
Kerbela, İslam tarihinin kuşkusuz trajik olaylarının en başında gelir. O günden bu yana Kerbela olayı gerek edebiyat, sanat, sinema alanında gerekse minyatür, sinema, müzik, tiyatroda yansımalarının oldukça güçlü olduğu görülmektedir.
Yazılı ve sözlü edebiyatta Kerbela ve Hz. Hüseyin’in dile getirildiği manzum ve mensur çok sayıda edebi tür ortaya çıkmıştır. Mersiye, maktel-i Hüseyin ve şiir türünde anlatılan bu metinler asırlardır okunmakta ve söylenmektedir.
Ehli beyte olan sevgiyi, muhabbeti; öte yandan acımızı, üzüntümüzü işleyelim. Sözlerimizi sözcüklere dökelim. Hatta hiç silinmeyecek zeminlere nakşedelim. Sesimiz öyle gür olsun ki hiçbir ses bu sese galebe çalmasın. Buraya kadar itiraz yok sanırım fakat gayretimiz nutuk atmaktan öte; hikmeti ve nükteyi aramak olursa anlamlıdır. Hülasa; beyinlere işlenen, gönüllere kazınan kazanım, kazanç nedir diyecek olunursa:
Elbette en öncelikli çizgi; Hüseyni misyon ve Hüseyni ekoldür.
Biraz daha açacak olursak;
BİR: Vahyin kaynağına hiçbir aykırılığı bulaştırmamaktır…
İKİ: “Emr-i bil-maruf nehy-i ani’l-münker” ilahi düsturundan ne pahasına olursa olsun ödün vermemektir…
ÜÇ: Gücü sömürge aracı kılan egemen güçlerin, emir sahiplerinin zulmüne engel olmaktır…
DÖRT: Hakkı; hangi koşulda, ne pahasına olursa olsun dile getirmektir, pes etmemektir, haykırmaktır…
BEŞ: Dünyevi menfaatler uğruna davaya sırt çevirmemek, dünyalıklara, araçsal konuma, düşmemektir..
Kısacası “Zilletle yaşamaktansa ölmek evladır” ilkeyi yaşam standardı kılmaktır.
Evet, çok gariptir “hüsn” sahibi Hüseyinler benzer kaderi yaşar… Yol, gaye, hedef bir olunca akıbet bir olamaz mı?
“Zulm” libasını giyen zalimlerin suratları, utanmaz yüzleri de benzerdir. Makam mevki, sermaye içerisinde tutsaktırlar, zira kalpleri körelmiştir ki en kötü akıbet onlarındır…
Aslında, Yezid bir iradenin somutlaşmış biçimidir. Hareketi ve nüfusu bir düzenin ve bir sistemin resmidir. Zulmü açığa çıkmış bir rejimin portresidir…
Aynı şekilde Hüseyin(r.a), Peygamber(s.a.v) yolunun taşıyıcısı olan iradenin, hareketin adıdır.
Bu gün de aynı diyalog farklı isimlerle yaşanmaktadır. Önemli olan nerede durduğumuzdur. Hem gönlümüzün hem de kılıcımızın(olanak) kimin adına, neyin uğrunda attığıdır!..
Muvahhidler;
Haksızlığa başkaldırma,
Haksızlık karşısında susmama,
Güçlünün karşısında canını ortaya koyma iradesini gösteriyorlarsa bunda ‘Hüseyni mektebin’ payı büyüktür.
Kalın sağlıcakla…