Ayasofya ve Biz
Ve nihayet Ayasofya asli hüviyetine kavuştu. Zincirler kırıldı ve ibadethaneye açılması için bir mani kalmadı. Allahuekber!
Hele bir de İstanbul’un Fatih’inden bizlere -biz Müslümanlara- miras hükmünde bir konumu var ki ulvi bir mesuliyet olsa gerektir.
Dolayısıyla vesile olan mühim bir şeye imza atmıştır. Onun için polemiklere girmeye lüzum var mı ki?..
Netice de sonuç takdir edilecek bir şey!..
Kadim ibadethanelerin asli hüviyetine karşı çıkan yok mudur?
Elbette entel dantel ne idüğü belirsiz pek kimse mevcuttur... Hristiyan dünyasının tepkisini tahmin etmek güç değil. Zaten kendi cenahından bakıyor. Nasıl olsa 86 yıldır, müze olarak, kendi hesapları ölçüsünce bir rol biçilmişti. Neticede alan da satan da memnundu. Ecnebilerin hesabına sürgit hizmet veriyordu(!) Buraya kadar anlaşılmayacak yanı yok sanırım.
Peki, dâhildeki modern, batıcı, tepeden inmeci kimseler! Ne demeli? Malum kesim; ne düşünüyor, ne düşlüyor?
BİR: Dini çağrıştıran ne varsa kabulünden eziklik gören zevat vardır.
İKİ: İslam medeniyetinden, tarihinden nefret penceresinden bakan bedbahtlar vardır.
ÜÇ: Mütedeyyin insanların icraatlarıyla memlekette olumlu bir şeylerin yapılmasını istemeyen kafatasçılar vardır.
DÖRT: Batıya yaranmayı büyük marifet gören, çağdaşlık eseri gören ilericiler(!) vardır.
…
Dolayısıyla bu zihniyet Ayasofya’nın ibadete açılmasını istemez. En az ecnebiler kadar mutsuz ve moralsizdirler. Belki de gözlerine uyku girmeyecektir.
Doğrusu çok da entere etmez. Zira Ayasofya asli hüviyetine kavuşacaktır. Aslında kararın 14.53’e getirilmesi gibi tarih olarak 29 Mayıs, 15 Temmuz günlerine denkliği sağlansaydı ne güzel isabetli olurdu!..
E tabi ki Ayasofya kapısının ibadethaneye çevrilmesi ekser halkın iradesi adına iktidarın bu iradeyi göstermesi takdir edilse gerek…
Umarım bu atılım siyasi iradeyi, ki bize ait olmayan tüm tortuların kaldırması cihetine götürecektir. Zira doğruya dönük atılan adımlar umarım cesaret gücünü kamçılayacaktır. Bununla elde edilen özgüven, özveri gibi dayanaklarla güzel eserlerin ortaya konulması neden olmasın!..
Zaten İslam coğrafyasının başındaki yöneticilerin en büyük açmazı da cesaretten, vahdetten olan yoksunluk değil midir? Eş deyişle batının tahakkümünden, batıya olan esaretin zilleti değil midir?
Hani fethin fatihi, bu vakfe için “Kim bu Vakfe’yi bozarsa Allah’ın meleklerin laneti onun üzerine olsun…” diye serzenişte bulunuyor. El hak onu asli fonksiyonundan alıkoyana Allah lanet eder/edecektir inşallah velakin özgürlüğüne kavuşturma gayesiyle emek verenler de değer bulmaz mı?..
Biz bu kazanımlarımızı daha anlamlı kılmak adına asıl yönelmemiz gereken fiiliyattır. Ancak bununla tekâmüle erişiriz. Zira Allah’a ulaşan takvamızdır.
Son olarak şairin dediği gibi “Surda bir gedik açtık/ Mukaddes mi Mukaddes/ Ey kahpe, rüzgâr artık ne yandan esersen es…”
Kalın sağlıcakla…