Kontrollü Sosyal Hayat
Bismihi Teâlâ
Pandemide, mayıs ayı başı itibariyle yeni bir aşamaya gelindi. Bakalım kaldığı yerden salgın süreci nasıl işleyecek… Her ne kadar sosyal hayatın salgın öncesi gibi normal seyrinde gideceğini kestirmek için koşulların olgunlaştığı söylenmese de, ağır aksak da olsa hayatın idamesi şarttır. Zira kemeri ne kadar sıkabiliriz ki!..
Şu var ki; birinci aşamada Türkiye’nin aldığı tedbirler takdir edilir türden. Açık deyişle birinci dalga karşısında önemli ölçüde olumlu gelişmeler yaşandı. Yani sağlık sistemi iyi işliyor. İki aylık yoğun karantinanın ardından, mayıs ayının başında orta ölçekte sosyal hayat hareketlenmeye başladı. Zihinleri meşgul eden, küresel salgının canlılığı karşısında artçı dalgalara karşı pandeminin nüksetme endişesi!..
Elbette afetlere, salgınlara, musibetlere karşı hayat olabildiğince devam etmeli zira insan çalışmadan edemez, çabalamadan ayakta duramaz. Peki, olumsuzluklara karşı olumlu adımlar atılamaz mı? O halde sormak lazım gelir; tedbirlere rağmen kadere rıza gösterme iradesinin, neyi zor?
Oysa medeniyetimizde meyus olmaya, kaderciliğe yer yoktur. Yani “deveni bağla, ondan sonra Allah’a teslim ettim de” anlayışı vardır. Tedbir almadan tevekkül gerçekleşmez. Bilinmelidir ki, olumsuza yol açmak ne dinidir ne de insani!..
Biraz daha somutlaştıralım:
-ÖRNEK BİR: Diyelim ki sen maskelisin ama virüs taşıyan kişi maskeli değil. Bu durum karşısında, sadece senin masken, o mikroba karşı ne kadar korunaklı olacak?
-ÖRNEK İKİ: Tam tersini düşünelim; sen maskeli değilsin,ama virüs taşıyan kişi maskeli,senin bu tutumun virüse karşı korunaklı mı?..
-ÖRNEK ÜÇ: Hem sen maskelisin hem de virüs taşıyan maskeli… Bu tutum hem senin için hem de diğeri için tedbirin aslı değil midir? Dolayısıyla virüsün yayılma açısı daralır, etkisi minimize olur.
Çarşı-pazarı gözlemlediğimizde rehavetin koktuğunu görüyoruz. Özellikle erkeklerde bu daha fazla görülüyor, erkekler içerisinde de gençler başı çekiyor. Oysa uzamanlar, pandeminin beden üzerinde bıraktığı kalıcı tahribatlardan bahsediyorlar.
Maskeli olmak ‘zayıflığın!’, maske takmak ‘güçsüzlüğün!’, ‘erkekliğe halel getiriyor!’ safsatalardan lütfen uzak duralım. Tedbir almanın neyi kusurludur?.. Oysa küçücük mikrobun devleşmiş ülkeleri, dev sanayileri alabora ettiğini görmüyor muyuz?
Bu neye benziyor biliyor musunuz? Günahın ne olduğunu biliyoruz. Örneğin yalan söylemek, hırsızlık yapmak vs. ama öte yandan bu günahta ısrarcı olma gibi... Şimdi soralım bu ameller -yalan, hırsızlık…- günah değil mi? Elbette günah. Peki, bunda ısrarcı olmak günahların daha büyüğü değil midir? Biraz da bu pencereden bakalım, âcizane!
İşte içinde bulunduğumuz rahmet ayında seher vaktinden mağribe kadar yemeden, içmeden saatlerce aç ve susuz kalabiliyoruz. Sabırla, irademizi ortaya koyarak; diğer deyişle tüm nefsi hasletlere karşı mukavemet gücümüzü ortaya koyarak, oruç ibadetini yerine getiriyoruz.
Demek oluyor ki, sabırla ve umutla olumsuzlukların üstesinden gelinebilir. Sağlık bakanının deyişiyle kontrollü şekilde sosyal hayat devam ettirilebilir. Öz anlatımla uyarılara dikkat edilirse toplum kazanır dolayısıyla birey kazanır.
Başımıza ne geldi ise rehavetten geliyor zaten. Umursamazlık, kural tanımamazlık ve beraberinde pişmanlıklar, mağduriyetler..!
Kalın sağlıcakla…