• DOLAR 34.678
  • EURO 36.232
  • ALTIN 3013.071
  • ...

Bismihi Teâla 

 3 Aralık Dünya Engelliler Günü…

21 Mart Down Sendromlular Günü…

2 Nisan Otizm Farkındalık Günü…                                                                                                                                       

10-16 Mayıs Engelliler Haftası…

Listeyi açıp uzattığımızda, buna benzer gün ve hafta adları uzayıp gider.

 Mevzu bahis olan kişileri;

BİR: Sadece bu gibi belirli günlerde engellileri güdeme getirmekle, sorunu çözmüş oluyoruz, değil mi?..

İKİ: Bu günlerde bir iki damla göz yaşı dökmekle, duygusal anlar yaşatmakla vicdanımızı dindiriyoruz, değil mi?..

ÜÇ:  Sadece salt acıma refleksleriyle iş hasıl olur mu dersiniz?..

  Her nedense modernite ile birlikte samimiyet dibe vurdu. Yapmacık, gösteriş adet oldu, marka oldu… Diğer deyişle sunilikte, kıyasıya bir yarış oluştu. Görsünler, desinler… sonu ‘’-diye’’ lerle biten eklektiklerin albenisinin tirajı arttı. Hâsılı kelam acınacak halimizle acıma lafazanlığı yapıyoruz, kendimizden haberimiz yok!..

  Şu var ki doğuştan olsun sair zamanlarda olsun ‘’engelli’’ olma durumu yaşamın bir gerçeğidir. Literatürde dezavantajlı diye tabir edilen bu kesim, 8 milyara yakın olan dünya nüfusunun yüzde 15’ine varan bir engellilik oranından söz ediliyor. Ki bu oran 1 milyara tekabül ediyor. Ciddi bir rakam olduğu ortada…

 Nedenleri farklı olsa da neticede büyük bir bölümünün sonradan oluşan hadiselerin yol açtığı rahatlıkla söylemek mümkündür. Yani sağlam birey farklı sebeplerden ötürü engelli duruma düşebilmektedir. Onun için her bir birey aslında engelli olma riskini beraberinde taşıyor. Geldi mi geliyor işte, şöyle böyle fark etmez.

  Tabi ki yukarıda ismi geçen etkinliklerle, bu kesime karşı toplumsal farkındalığı oluşturmak önemlidir. Asıl olan içinin kayda değer olmasıdır. Dolayısıyla balık yemeyi değil, balık tutma maharetinin erdemliğini göstermektir aslolan.

  Hayat kitabı Kur’an-ı Kerim Ümmü Mektum denen bir sahabe-i kiramı konu eder:

 Âmâ… Başka deyişle görme engelli. Lakin zamanın akıl ve hakikati görme noktasında özürlü olan bireylerin, vahiy güneşi karşısında kaçıştıkları anda ilahi kitabın konusu olan O zata ilişkin, bakın ne diyor ilahi kelam;

‘’…Sana koşarak gelen ve Allah’tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun. Sakın! Kur’an bir öğüttür.’’(Abese,10)

 Bu adam, öyle bir şerefe erişiyor ki Peygamber aleyhisselatu ve selam bir sefere çıktığında, çoğu kez yerine kendisini vekil olarak tayin etmiştir. Yani vekâleten devletin idaresini kendisine bırakmıştır.

İşte bireyi hayattan koparmayan, diri tutan iksir bu! Var mı bunun ötesi?! Günümüzde benzer bir uygulamayı gören, duyan var mıdır..? İşte Aziz İslam insanı böyle Aziz eder!

  Yakından tanıdığım, bina olarak komşum Mehmet abi… Çoğu kez kendime numune olarak gördüğüm iman eriyle ilgili bir anekdot:

 Mehmet abi; âmâ biri, elinde değneği, engel tanımayan, cami, cemaat ehli… Genellikle tek başına gece-gündüz, sabah-akşam demeksizin ezanla birlikte cami yolunda görürsünüz… Taşıt trafiğini, yağmur kar, soğuk ayaz demeksizin ezanın çağrısıyla bu Allah erinin gayretini görürsünüz. Tıpkı Ümmü Mektum(r.a) gibi.

  Engel tanımayan inanç bu olsa gerek…İslam fıkhında bu kimselerin kimi toplumsal ibadetlerde özürleri olsa da, özrün arkasına sığmayan irade bu olsa gerek…Açık deyişle samimiyet, gayret anca böyle olur!!!

   Bu gayretkeşler karşısında halen özür, bahane, kil u kal üretmeye hacet var mı? Şu var ki bahane üretmekle kulluk ya-pı-la-maz!..En önemlisi zorlukların üstesinden gelin(e))mez.

Kalın sağlıcakla…