Millilik davası mı, milliyetçilik mi..?
Bismihi Teâla
“Millilik”, “yerlilik”, “yerellik”, “milliyetçilik”, “muhafazakârlık” vs. gibi muğlak kavramlar itinalı, geniş pencereden bakılmadı mı sığ, sloganik, hamaset duygular uğruna adeta dumura uğrar. Başka deyişle kişisel hesaplar, şahsi menfaatler, sübjektif hedefler uğrunda kıyıma uğrar…
Acaba siyaset, sermaye, politik zeminde kullanılan milli söylemlerin içeriği düşünsel bağlamda hak ettiği payeye varıyor mu?
“Milli Görüş”, “Milliyetçi Hareket Partisi”, “Millî Mutabakat” gibi vizyonların ideoloji, parti düzleminde kullanılıyor olması alışık olduğumuz bir durum. Bu kavramların dayanağı “millet” olgusu olsa da ince hatlarla birbirinden ayrılmaktadır. Yani kotlarının yönü değiştiği an; başka alana kayma riski her zaman olasıdır. Biraz daha netleştirelim. Örneğin; milliyetçilik ırkçılığı tetikleyebilir…
Bilge şahsiyet Aliya “Tarihe Tanıklığım” adlı eserinin son sayfalarında millilik ile milliyetçiliği şu ifadelerle resmeder:
“Bilgisiz kimselerin zihinlerinde kargaşa yaratmak için başvurulacak ilk ve en etkili yol, milli olanla milliyetçi olan arasındaki farkı gözden kaçırmaktır. Aslında bu fark bazen sevgi ve nefret arasındaki fark kadar büyük olabilir. Millî duyguları olan bir insan, kendi halkını sever, onların kusurlarını da erdemlerini de kendi üstünde taşır, o halka aittir. Bir milliyetçi ise kendi halkını sevmekten çok başkalarından nefret eder, daha da önemlisi, uygulamada, başkalarının mülkü olan şeyi ister. Başkalarına ait farklılıkları boğar, hoşgörüsüzdür, fiziksel baskı uygular. Kendisine ait olanı savunmaz, kendisine ait olmayanı da ister…’’
Hatlar aslında birbirinden ayrıdır. Kalın örgülerle ayrıktır, fakat düşünsel planda alınan gıda organik oldu mu karışmaz. Yoksa hamasi söylemlerle “Vatan-Millet Sakarya”, halen kimi okulların giriş kapısında besmele yerini işgal eden “Ne mutlu türküm diyene” gibi klişelerle, Türklük kokan fetişizmlerle millilik ruhu sürdürülemez. ‘Türk’ten başkası sadece Türk’e hizmet etmekle vazifelidir’ türü anlayışlar patolojik, müzmin hastaları arttırır.
Geçenlerde Trabzon Uzungöl’de yaşananlar doğrusu bu yazıyı kaleme almamı zorladı. Farklılıklara olan tahammülsüzlük, Kürt/Kürdistan söylemlerine olan hazımsızlığın aslında bana göre dışavurumu mudur?.. Acaba orda İngiliz, Alman ya da başka milletten gelen insanlar kendi kültürlerine ait flama, bayrak, kaşkolleri vb. gezi anılarını çekseydi bu tepkilerle karşılaşırlar mıydı?.. Ya da linçe uğrayan Fransız, Rus vs. olsaydı dünya kamuoyunun tepkisi böyle mi olurdu?..
Dolayısıyla millilik; dıştan gelen halklara misafirlik edasıyla hoşgörülü davranmaktır. Kimliği, etnisitesi, dili, mekânı ne olursa olsun korkmadan kabullenmektir. Mülteciye karşı insaflıca davranmaktır.
Milli duruş;
Bir: Hukukun üstünlüğünü temin edip adaleti sağlamaktır.
İki: Gelir dağılımını esas alıp; refah düzeyini arttırmaktır.
Üç: Gencecik fidanları teröre kurban vermemektir.
Dört: İşgücüne katılımı arttırarak işsizliği en asgariye indirmektir.
Beş: Eğitimi, tüm ayrık otlardan arındırarak milli dava olarak görmektir.
…
FETÖ’nün; Türk olimpiyatları, Türk’ün sesini okyanuslar ötesine taşıma gibi vaatler pahasına devlet kurumlarının kılcal damarlarına sızmasına göz yummak hangi milli duruşun eseridir?
PKK hendek kazarken, Kürt gençlerini tırlarla dağa götürürken, Yasinleri katlederken göz yummak ya da kör, sağırları oynamak hangi milli duruşu temsil etmektedir?
Onun için ne olursa olsun temel ölçüt “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma” kaidesi ülkümüz olsun… Bari milli duruşumuz bu olsun.
Kalın sağlıcakla…