Habis Eylemler Karşısında Kadın
Bismihi Teala
Geçmişten günümüze belki de en sömürülen varlıkların başında kadın gelmektedir. Zira yozlaştırılmaya en müsait kesimdir. Kadına uzatılan gülün, gören gözün, hissedilen duygunun kaynağı önem arz etmez mi? Kadına ilişkin iddia edilen düşünce, sunulan imkân ve fırsatlar, amaç ve hedef odağında niyet ve eylemin tartısı ince bir ayarı gerektirmez mi?...
Kadın; İlkel toplumlarda (Yunan, Roma), tahrif edilmiş inanışlarda (Hristiyanlık, Yahudilik), ilahi olmayan dinlerde (Budizm, Hinduizm) netice olarak insan dışı varlık olarak görülürdü. Kadın eğlence ve köle aracı olarak görülürdü. İngiltere’de kadın murdar bir mahlûk sayıldığından İncil’e el süremezdi…
Modernizmle birlikte sosyalist ve kapitalist fikirlerin kurbanı olmaktan kendini alamadı. Farklı ellerle pek çok gül uzatılıyor lakin hep dikenli… Gülücükler yalan… Bakışlar haince… Vaatler sömürürcesine…
Aslında günümüzde kadına dönük yakıcı, yıkıcı oklar daha sinsice... Daha Acımasız ve fütursuzca!..
Namahrem ellerin kıskacında çağdaş bir köleliktir alıp başını giden… Asgari ücret bile fazla görülürcesine iş sahalarında saatlerce çalıştırılmanın eziyetinde muhatap kılınmakta. Yani eşit işe eşit ücrete kesinlikle muhatap alınmamaktadır. Belki de bu anlayışa öz olarak tepki gösteren anlayışlar bir ölçüde makul görülse de referansları sakat olduğu için yara farklı şekillerde tezahür etmiştir. Zira yaranın fark edilmesi bir adım iken daha önemlisi tedavinin ve tedavi eden hekimin maharetidir. Yani hekim var yarayı metastaz düzeyine getirir, hekim var yarayı keser, ıslah eder… Zira ölümün ve ihtiyarlığın dışındaki her tür derdin, sıkıntının devası vardır. Bu da kâmil bir dinin varlığıyla, sunduğu reçetesiyle ancak olur. Gerisi; boş, virane, yıkım…
İşte mevcut olan kadın sömürüsüne sol frekansların, kapital çarkların, feminist, sıra dışı jurnalimsilerin tavrını da bu minvalde düşünmek gerekir. Başka deyişle uzanan eller pak eller değildir.
Görülüyor ki eskiden günümüze kadın mefkûresinin ekseninde sonuç olarak benzer şeyler görülür.
Kamil din İslam, kadını bu iğrenç konumlara mahkûm ettiği anlayış ve yaşayışlara karşı şu evrensel değeri deklare etmiştir:
“Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. En şerefliniz takvaca en ileride olanınızdır.” (Hucürat,13)
Çözümün en otoriter olan bu mesaj karşısında hayat nizamı, saadet membaı olan İslam;
Soru Bir: Farklı cinslerin-kadın, erkek- birbirlerine karşı mevcut oldukları istidatları ölçüsünde nizaa kalkışmalarına lüzum var mı?
Soru İki: Düzen ve istikametin temel iki bileşeninin varlığı elzem iken; ikisi de birbirinden bağımız olmadığı aşikâr bir hal orta duruyorken ‘’insani eşitlik’’ bir olgu karşısında ‘’toplumsal eşitlik’’ dayatmasının izahatı var mı?!
Soru Üç: sahte özgürlük, yalan hürriyet safsatalarıyla kadını yaratılış kodlarından koparıp ‘’erkeksimi ‘’ hallere zorlamak büyük bir zül değil midir?
İşte bu ve buna benzer tutum ve tavırlar karşısında sahibimiz; toplumun kalbi mesabesinde gördüğü kadını; büyük merhameti, bol rahmeti ve engin şefkatiyle örter, korur. Neye karşı: Habis ellere, duygulara, fesat ve facir odaklara karşı… İşte İslam, mutlak anlamda kadını kadın, erkeği erkek olarak görmüştür. Aldığı tedbirler de bu eksende olmuştur. Başta tesettür konusu olmak üzere sair meseleleri bu açıdan değerlendirmek lazımdır.
Batı medeniyeti ve maşası laisizm güya sağladığı hak ve hürriyetler karşısında kadını kadınlığından çıkarmış; özellikle de onu anne olmaktan uzaklaştırmıştır.
Kalın sağlıcakla...