-İsmail`ce, Yasin`ce!-
Bismihi Teala
Şüphesiz kurban deyince ilk akla gelen Habil`dir, İsmail`dir. Şu var ki tevhidi yolun atası İbrahim(a.s)`in, oğlu İsmail(a.s)`i hak uğruna feda etme iradesiyle sembolleşen ‘kurban`, kadim bir ekol olarak bilinir ve öyledir. Her yıl bu eylem; ibadet şekli olarak inananlarca yerine getirilir. Başka deyişle Habil`ce Hak yolda kurban olmaktır, ismail`ce kurban olmayı göze almaktır.
Türkiye coğrafyasında çok değil, 4 yıl evvel yine şahidi olduğumuz bir kurban daha verdik. Hem de 2014 yılının Kurban Bayramında..! Sahabeler diyarı Dıyaribekir`de.
Bir değil birkaç can İslam davası için kendilerini kurban ettiler izzetlice! Yasin, Riyad, Hasan, Hüseyin, Turan, Cumali.
Ayetin ifadesiyle ‘‘…Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.``(Kehf,13) Zira kurban Hakk`a can sunma hadisesi değil midir? Şam`da Habil`in kurban olunması, kurban edilme iradesinin Mekke`de yaşanma hadisesi ne ise; Türkiye Kürdistan`ında Yasin ve arkadaşlarının İslam davası için kurban olunması da odur inancındayım... Zaten kurban, İslam dini için, İslam davası için can sunma hadisesi değil midir?
İslam düşmanları her bayram bize saldırmayı adet edinmişledir bir kere. Zira 2014`ün Kurban Bayramında da aynı şekil, Hakk`a tutunanlara saldırdılar ve inanan 6 genç kurban eti dağıtırken Hakk`a kurban olmanın şerefine erişti! Rabbimiz, makamlarını yüceltsin. Biz acizleri şefaatlerinden mahrum etmesin!
Kurbanda asl olan niyet ve takvamızdır. Allah için en değerlisini kurban etmektir. Diğer deyişe mal ile can ile sahip olunan en mühim obje neyse onu feda etmektir. Gerekirse ölümü göze almak; Nefsi emareye, İblis`e, zalime boyun eğmemektir. İslam davası için hareket halinde olmaktır. Ataletten, gafletten, zilletten vargücüyle kaçmaktır. Kaderde yazılan bozulmaz... Ecel gelmeden ölünmez. Vade ne zaman dolarsa dünyadan ukbaya göçmek kaçınılmaz bir hal alır ruh sahibi... O yüzden ölümsüzleşmek adına emanetini aldığımız malı, canı; sahibine, davasına neden esirgemeyelim? Eğer Hak için mal, can, evlad ü iyalı feda etmeyi göze alma eylemi gösterirsek, Allah(c.c) ömrümüzü bereketli kılacak ve bu dünyada izzetlice yaşarız!
Hani şair diyor ya; ‘`Madem ölüm tek bir defa gelecek; O da neden Allah için olmasın…`` mısralarında dile getirdiği gibi. Allah namına alınan her nefes, atılan her adım, çekilen her acı kıymetli olmakla beraber; paha biçilmez bir değerdir. O açıdan Habil ölümsüzleşti… İsmail abideleşti… Gencecik Yasin ve arkadaşları şehadetle şerefe erişti! Kısacası, ölümlerin en güzeline mazhar oldular. Öte yandan batıl davalar, şer gayeler, çürümüş sistemler uğruna ömür tüketen bahtsızlar! Bu dünyada zillet; ukbada da sorgu ve suallerinin suhuletli geçeceği söylenebilir mi?
Bir ebeveyn için evladının İslam`a adanması büyük bir kazanım değil midir? Zira teknoloji, uyuşturucu bağımlılığının hızla arttığı günümüzde, gençlerin bu aygıtlara kurban edilmesi ürkütücü bir hal değil midir? Zira İslam`a adanan her can, canan için duadır, ab-ı hayattır. Gerisi ızdıraptır, azaptır!!!
Hadiste Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul:
«−Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?» diye sorar.
Cenâb-ı Hak ona:
«−Arkanda bıraktığın) hayırlı ve sâlih evlâdın senin için istiğfarda bulundu, duâ etti» buyurur.” (İbn-i Mâce, Edeb, 1; Ahmed, II, 509)
Buna ihtiyacı olmayan var mı? Madem ki buna muhtacız, bir bakıma kurtuluşumuz da budur. Bu, hem dünyada hem de ukbada büyük bir saadet numunesi değil midir?
Şehid Yasin Börü`nün halefleri bu gün davasına tüm benliğiyle sarılmış, bu kutlu davaya kurban olmaya namzettirler.