• DOLAR 34.624
  • EURO 36.318
  • ALTIN 2921.554
  • ...

Kırkı aşkın kişiden oluşan bir kafile ile Tel Aviv yolundayız. Aramızda daha önce birkaç kez giden de var, benim gibi ilk defa Filistin`e ayak basacak olan da. Saat 11 gibi Tel Aviv Havalimanındayız. İstanbul`da yapılanlara benzer rutin işlemler yapıldığını söyleyebilirim.

Daha havalimanındayken yurdum insanı olarak dil konusunda eksiklerimizi gideremediğimizi burada not etmiş olalım. Kafilede çat pat İngilizce, Arapça konuşabilecek bir iki kişi var sadece. Okullarda sekiz on sene verilen İngilizce eğitimin neticesi, basit bir diyalog kurmayı bile sağlayamıyorsa MEB`in bu konuyu mercek altına alması lazım, diye düşünüyorum.

Neyse tur şirketimizin aracına binip şimdilerde eski şehir veya eski Tel Aviv dedikleri, Osmanlı demlerinde ise Yafa dediğimiz bölgeye doğru yol alıyoruz. Yol boyunca neredeyse her karışın İsrail bayrakları ile donatıldığını gözlemliyorum. Pek çok Yahudi de arabasına İsrail bayrağı iliştirmiş. Özel bir gün, bayram falan mı diyorum? Rehberimiz İsrail`in genel tutumu olduğunu söylüyor. Bayrak konusunda İsrail`in kompleks içinde olduğunu düşünüyorum, demek ki adamlar yetmiş yıldır fiili işgallerine rağmen hala bu toprakların asıl sahibi olmadıklarının kompleksini yaşıyorlar ki bayrakları insanların gözüne gözüne sokma gereği duyuyorlar. Zira gelişmiş ülkelerde böyle bir bayrak izlenimi edinmedim.

Bizim ülkemizde de ne yazık ki bayrak konusunda geçmişte sol-seküler zihniyet, şimdilerde ise muhafazakârların, kanaatimce, yanlış bir tavır içinde olduğunu söyleyebilirim. Ay yıldız hepimizin ortak değeri, dolayısıyla bir kesimin diğer bir kesime karşı bunu silah olarak kullanması veya bayrağımızı kullanarak diğerlerini dışlaması doğru olmasa gerek.

Yafa`dan sonra Kudüs`e geçiyoruz. Evet, tüm uluslararası antlaşmaların teyit ettiği gibi Mescid-i Aksa`nın bulunduğu Doğu Kudüs İsrail`e değil, Filistinlilere ait. Ama ne yazık ki bu kutsal mekânlara girip namaz kılabilmek için İsrail kontrol noktalarından geçmek zorunda kalıyoruz. Filistin seyahatinin bana en çok acı veren noktası bu oldu:

Vicdan azabına eş “Kudüs, Mescid-i Aksa”

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya

Kudüs`ten sonra El Halil şehrine, Halilürrahman Camisine gidiyoruz, yine İsrail`in askeri kontrol noktasından geçerek ne yazık ki.

Daykê diranê diranê diranê

Di nava Müslümana da şin ü girin ü nalinê

Liser şehidê camiyê şehrê Halilülrahmanê

…..

Daykê diranê diranê diranê

Di limeja sıba a inê da mahê Ramazanê

Ketine camiyê şeşstüse hap Müslüman şehidkirine

…..

25 Şubat 1994 sabahı... Camiye toplanan Müslümanlar tertemiz bedenleriyle Rablerine yönelmiş, huşu içinde rükû ve secde ediyorlardı ki arkalarından bir kurşun yağmuruna tutuldular. Siyonizm kininin saçtığı o kurşunlar, huşu ile Rablerinin önünde eğilmiş olan o masum insanların temiz bedenlerine saplandı. Onlarca şehit…  İşte bu nedenle caminin içine girdiğimde büyük bir hüzün kapladı yüreğimi, tüylerim diken diken oldu. Doksanlı yıllarda çok uzaklardan bir ağıt olarak, Molla Mizgin`in dokunaklı mısralarıyla haberdar olduğumuz katliamın gerçekleştiği camide birkaç damla gözyaşı dökebildik sadece, içimizdeki acıyı dindirebilmek adına.

Daha sonra Beytüllahim ve Eriha şehirlerini de görmek nasip oldu, Filistinli sivil toplum kuruluşlarıyla görüşme şansımız da oldu. İsrail`in Filistinli çocukları uyuşturucuya alıştırmak için sokaklarda bedava uyuşturucu dağıttıklarını, gençliğimizi çalmaya çalıştıklarını ifade ettiler.

İç içe geçmiş Yahudi ve Müslüman mahallelerini gezerken ne yazık ki hangisinin Yahudilere ait olduğunu hemen anlıyorsunuz.

“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm/Dolaştım mülk-i İslam`ı bütün viraneler gördüm” şiirinde Ziya Paşanın dile getirdiği gibi Ağlama duvarına da gittim. En dindar Yahudileri orada gördüm. Duvarın dibinde kadın erkek ayrı bölümlerde ibadet ediyorlar. Hahamlar gelen Yahudi ziyaretçilere telkinlerde bulunuyorlar.

Şu sahne çok çarpıcı: İnsan boyunda yedi kollu büyük bir şamdan yapmışlar, eninde sonunda kutsal tapınaklarını inşa edeceklerini ve bu şamdanı o tapınağa koyacaklarını söylüyorlar. Hikâye size de tanıdık geldi mi? Selahaddin`in Mescid-i Aksa`ya getirttiği minber, Kudüs`ün fethedileceğine inanan marangoz, inanan insanlar… Ve bugün Siyonistler o inanca sahip, bizim tarihimizden kopya çekip bize karşı kullanıyorlar ve çalışıyorlar, çok çalışıyorlar, ya biz…