• DOLAR 34.358
  • EURO 36.358
  • ALTIN 2831.157
  • ...

Bu ifadelerin bazen birlikte bazen de ayrı ayrı kullanıldığına şahit olmaktayız. Mesela “Diriliş Ertuğrul” un ilk sezonunda Ertuğrul Bey, oba ile Halep arasında mekik dokur, tarihten günümüze Türk-Kürt kardeşliğine, birlik beraberliğimize dair müspet mesajlar verilirdi.

Günümüzde de siyasi irade Kürtlerin yoğun yaşadığı şehirlerde düzenlediği mitinglerde sık sık Selahaddin`in çocukları ifadesini kullanarak Kürtlerin dini ve milli duygularına hitap etmeye çalışmakta. Bu bağlamda gerek gazetemizde gerek farklı gazetelerde bazı Kürt kökenli yazar-

Yine siyasi irade Batı`da yaptığı birçok mitingde ise Fatih`in torunları söylemini sık sık kullanıyor. Hatta hatırlarsınız, merhum Erbakan, “Fatih`in torunları burada, ya…” şeklinde bir söylemi AK Parti`ye karşı kullanmış ve o dönemde hayli bir tepki çekmişti. Oğluna Fatih ismini verdiğini de

Bir dil ve edebiyat işçisi olduğumdan kimi kelimelerin kullanım şekli daha çok dikkatimi çeker, kulağımı tırmalar. Fatih için neden torunu ifadesi kullanılır da Selahaddin için çocukları kavramı tercih edilir. Oysaki Selahaddin 12. yüzyılda, Fatih ise 15. yüzyılda hüküm sürmüş. Belki tersine bir kullanım olmalıydı, ilginç geliyor bana.

Neyse biz yine mevzumuza dönelim. Ankara, İstanbul, Konya gibi batıdaki kentlerimizde Fatih`in torunları; Diyarbakır, Mardin, Van gibi doğudaki kentlerimizde ise Selahaddin`in çocukları veya torunları ifadesini kullanmak ne kadar doğru acaba? Yanlış anlaşılmasın, bu eleştirim sadece AK Parti kurmayları için değil. Zira bu nitelemeleri diğer partiler de yapmıyor değil. Hatta sivil toplum kuruluşları da farklı zaman ve zeminlerde söz konusu ifadeleri dile getirmekte. Mesela Peygamber Sevdalıları Platformu her sene, Diyarbakır`da, yüz binlerin katıldığı kutlu doğum etkinliği düzenlemekte ve sonraki gün Selahaddin`in torunları başlığı manşetleri süslemekte.

Fatih`i Türklere, Selahaddin`i Kürtlere hasretmek; onları bu şekilde kategorize etmek doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Biz, çok şükür, hem Fatih`in torunlarıyız, hem Selahaddin`in. Her ikisi de bizim has ecdadımız.

Kaldı ki ne Fatih ne de Selahaddin hiçbir zaman kendilerini bir ırkın, bir kavmin sultanı olarak telakki etmedi. Onların derdi İslam idi, ümmet idi. Bu nedenle yüce Allah birine Kudüs fatihi, birine de İstanbul fatihi olmayı nasip etti.

Fatih`in kullandığı unvanlara bir bakın: O, İstanbul`u fethettiği için Ebulfeth(fethin babası) idi, Bizans`a son verdiği için Rum`un kayseri idi, iki karanın ve iki denizin hakanı idi, gazilerin ve mücahitlerin sultanı idi. Şimdi soruyorum size, hangi Kürt kökenli Müslüman kardeşim, Fatih`in torunu olmadığını söyleyebilir?

Ya Selahaddin, Mehmet Akif`in deyişi ile şarkın en sevgili sultanı. Selah-ad-din ve-d-dünya, dinin ve dünyanın salahı, düzelmesi, iyileşmesi.

İşin daha da ilginci Selahaddin`in çocuklarına verdiği isimlere bir bakın: Turanşah, Melikşah, Tuğtekin, Kılıçarslan. Emin olun, bu isimleri herhangi bir MHP il teşkilatında toplu olarak göremezsiniz. Demek ki Selahaddin`in derdi ırk, kavim değildi; Türklük, Kürtlük meselesi değildi, tıpkı Fatih`in de böyle bir meselesi olmadığı gibi.

Sözün özü, Selahaddin de bizim, Fatih de. Tekrar ifade edeyim, biz çok şükür, hem Fatih`in torunlarıyız, hem Selahaddin`in. Her ikisi de bizim has ecdadımız, tıpkı Ömer Muhtar, Hasan El-Benna, Şeyh Şamil, Abdullah Harun, Aliya İzzetbegoviç ve daha nice İslam öncüleri gibi.