• DOLAR 34.338
  • EURO 36.405
  • ALTIN 2839.19
  • ...

İslamî, hatta insanî kesimler olarak bir asrı aşkın bir süredir tekçi, tek tipçi zihniyetten mustarip durumdaydık. Değil mi ki daha Cumhuriyetten önce İttihat ve Terakki zihniyeti tüm memleketi esir almış, rengârenk coğrafyamızı bir renge indirgemenin haksız savaşımını vermişti. 1923`ten sonra da sadece iktidar partisinin ve ülke yönetiminin ismi değişti.

Tek adam, tek parti siyaseti ile on yılda on milyon genç yaratıldı(!) her yaştan. Tabii yarattıkları sırasında kaç milyon insanımız eğitim-tek tipleştirme zayiatı oldu, bilemiyorum. Atıflar, Saitler ve daha niceleri…

1950`lerde çok partili hayata geçmekle birlikte tek adamdan, tek partiden, dolayısıyla tek tipçilikten, tek renkten, tek sesten bir nebze kurtulur gibi olduk. Ama bu durum çok fazla sürmedi. Merhum Menderes`in görece hürriyet ortamı, tek tipçi zihniyet tarafından çok acı bir şekilde sonlandırıldı.

Tek tipçi zihniyet ile Osmanlı`dan beri süregelen çok seslilik, çok kültürlülük arasındaki mücadele günümüze kadar bazen yumuşak, bazen oldukça sert bir şekilde süregeldi. 12 Eylüller, 28 Şubatlar büyük acılar yaşattı yurdum insanına.

On beşinci yılına giren Ak Parti iktidarı ile birlikte bu mücadele iyice kızıştı. Sayın Erdoğan bu süreçte kimi zaman yutkundu, kimi zaman diklenmeden dik durdu, kimi zaman da milyonları yanına, meydanlara alarak tek tipçi zihniyet ile mücadele etti. Ve an itibariyle İttihat ve Terakki`den beri süregelen tek tipçi zihniyet tamamen sona ermediyse bile muktedir olma kudreti kalmadı diye düşünüyorum.

Tam da Sayın Erdoğan tek tipçi, tek tekçi zihniyeti hayatınızdan çıkardı diye düşünürken son zamanlarda bol tek tekli yeni bir slogan girdi hayatımıza: tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak.

Evet, paradigma olarak bu sloganda bir sıkıntı olmadığı söylenebilir. Fakat cumhuriyet kavramı ve bayrağımızla ilgili de elbet bir sıkıntı yoktu, ama 28 Şubat sürecini, hatta daha yakın bir zaman dilimini, cumhuriyet mitinglerini hatırlayın, tek tipçi zihniyet, bayrağımızı gözlerine sokarcasına mütedeyyin insanlara karşı kullanınca farklı halet-i ruhiyeler oluşmamış mıydı?

Şimdilerde de Ak Parti`nin tek tekçi sloganının özellikle Kürt kardeşlerimiz arasında antipati uyandırdığını gözlemliyorum. Zira bu tek tekçi söylem bir hakkın, hakikatin ifadesi olarak değil, Kürtlere ayrı bir devlet yok, Kürtler ayrı bir millet değil şeklinde algılanıyor.

İslam`ı hayat nizamı olarak telakki eden bir Müslüman olarak tek tek söylemine dair bakışımı ifade edeyim:

Tek devlet… Sıtkı Pişkin`in ifade ettiği gibi devlet dediğimiz şey, bir binadır, bu binanın işleyişi, yönetimi ile ilgili Cumhuriyet dönemi için de eleştirilerimiz vardı, 28 Şubat süreci için de ve dahi günümüzde de eleştirilerimiz olacaktır. Yeter ki insanlar şiddete başvurmadan, insanî, İslamî ve demokratik bir şekilde eleştirilerini ifade etsin. Kaldı ki tek devlet kavramını kullananlar farklı zaman ve zeminlerde Azerbaycan söz konusu olduğunda, biz iki devlet bir milletiz, söylemini kullanarak kendi kendileri ile çelişmektedir.

Tek millet… Türkiye bir mozaik, yetmiş iki milletten oluşan. Merhum Erbakan da millet ve milli kavramlarını ümmet anlamında kullanıyordu, lakin millet sözcüğü günümüzde kavim, ırk anlamına bürünmüş durumda. Kelime oyunları ile kimseyi kandıramıyoruz.

 Hatta millet kavramını ümmet anlamında kullansak bile bu yine yurdum insanını anlatmaya yetmez. Zira bizim yüce dinimizde gayrimüslimlerin de bir hakkı, hukuku vardır. Osmanlı`nın herkesi, her kesimi kapsaması için kullandığı tebaa terimine paralel vatandaşlık gibi bir terim kullanmak gerekiyor belki de.

Tek vatan, oldukça absürt geliyor bana, tek dünya demek gibi bir şey. Vatanım yerine tek vatanım mı diyelim yani?

Bayrağımıza gelince benim için hakikaten tek, yegâne, biricik. Hilal, İslam`ın simgesi, pek çok İslam devletinin bayrağında olduğu gibi. Bu vatan için emek vermiş, kan vermiş, can vermiş Mehmet`i, Memo`suyla; Ali`si, Aleko`suyla; Hacı`sı, Haçaturyan`ıyla her vatandaşımız birer yıldız, bedeli hepimizce ödenen al kan zemininde. Ancak ortak simgemizi kimsenin ötekileştirme aracına dönüştürmeye hakkı yok, ne geçmişte, ne de şimdi.

Ne söylediğimiz kadar muhataplarımız tarafından nasıl anlaşıldığı da önem arz eder düşüncesi ile tekçi söylem konusunda bir kez daha tefekkür etmemiz gerektiğini düşünüyorum.