• DOLAR 34.616
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2918.273
  • ...

Geçenlerde bir dergide okuduğum Singapur Seyahatnamesi dikkatimi çekti. Yazıda Singapur hakkında farklı ayrıntılara yer veriliyordu. Gezi yazıları okumayı seven şahsımın merakını celbeden asıl nokta ise ‘Singilizce`` sözcüğü oldu.

Önce, bu sözcüğün İngilizce olması gerektiğini, baskı hatası nedeniyle Singilizce yazılmış olabileceğini düşündüm. Ancak yazıyı okumaya devam ettiğimde baskı hatasının söz konusu olmadığını, Singilizce diye bir dilin mevcut olduğunu anladım.

Singilizce, Singapurluların diliymiş. Singapur dili, uzun yıllar İngilizcenin tahakkümü altında kalmış. Günümüze gelinceye kadar Singapur dilinde yüzde doksanlara varan, evet yanlış okumadınız, yüzde doksanlara varan İngilizce söz varlığı yer edinmiş. Bununla da yetinmeyen sömürgeci dil, istila ettiği dilin cümle yapısını da bozarak nihayetinde Singilizce diye bir dilin ortaya çıkmasına neden olmuş.

Singilizce, yani Singapur`un sadece ‘‘S`` si ve İngilizcenin tamamı.

Sözünü ettiğim seyahatnameyi okurken dil ve kültür açısından karşı karşıya bulunduğumuz büyük tehlikeyi bir kez daha idrak ettim. Günümüzde İngilizce söz varlığının, dilimizde ne gibi bir orana sahip olduğunu tam olarak bilememekle birlikte, bunun yüzde yirmi gibi büyük bir yekûn oluşturduğunu sanıyorum.

Yüz elli sene önce belki de birkaç sözcükle güzel dilimize sokulmaya çalışan İngilizcenin, bugün söz varlığımızda büyük bir yer işgal etmesi –dilimize sahip çıkmadığımız takdirde- yıllar sonra sözlüklerimizde, bu dilin, kelime oranını yüzde doksanlara çıkaracağından emin olabilirsiniz.

Küreselleşen dünyada dillerin etkileşim hâlinde olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ama yeryüzünden silinmek istemeyen bir dil, hiçbir zaman, yabancı dillere kapılarını tamamen açmamalıdır. Özellikle siyaset ve basın mensupları olmak üzere dil konusunda pek de duyarlı olmayan insanlarımızın, dillerine çekidüzen vermeleri gerekmektedir. Sözgelimi herkesin benimsediği ‘‘bilgisayar`` sözcüğü varken sırf entellik olsun diye ‘‘computer`` sözcüğünü kullanarak kendini gülünç duruma düşürmenin ve güzel dilimizin yok olmasına katkıda bulunmanın(!) hiçbir anlamı yoktur.

Bu satırların yazarı, ilerde ‘‘Tingilizce`` diye bir dil konuşmak istememektedir. Tingilizce, yani Türkçenin sadece ‘‘T`` si, İngilizcenin ise tamamı.

Daha şimdiden İngilizcenin, dilimize ne kadar nüfuz ettiğini hiç düşündünüz mü? Yeni bir güne gözlerimizi açar açmaz İngilizcenin, dilimizi nasıl kelepçelediğini ve bunu gün boyu sürdürdüğünü bir hayal edelim:

Malum, WC ile başlar hayat. Ardından 3 in 1 nescafeyi yudumlayıp işe koştururuz. Evdekiler eskiden ‘ güle güle, kal sağlıcakla, Allaha emanet` demekle birlikte günümüzün modasına dil uydurarak bye bye deyip el sallar. Fastfood, shop, digitall, photocentre, jeans, copycenter, telecommunication, home collection,  kids, information, showroom camekânlı işyerlerini geride bırakıp zihnen ve lisanen İngilizleşmiş halde ofisimize varırız.

Derken can sıkıntımıza biraz daha sıkıntı ekler, masamızdaki Aktüel, Tempo gibi dergilerle gündemi takip etmeye çalışır, bir yandan da elimizde kumanda Show TV, Star, Flash diye kanaldan kanala atlarız.

Stres bastı, bir ice tea fena olmaz, kesmedi mi hemen bir ice cream ile takviye ederiz. Ferahlamak için yol boyu yapalım derken yolun her iki kenarındaki iş yerleri tabelaları, New York caddelerinden birinde gezindiğimiz hissini uyandırır bizde.

Beyin, İngilizce sözcüklerle doldu dolacak. Gencecik insanlar geçiyor yanımızdan, üzerlerindeki T-shirtlerle. Kendilerinin de anlamını bilmediği farklı farklı sözcükler var bu T-shirtlerde, İngiliz kültür ve lisanından.

Vakit akşam, restaurantta yemek, cafede biraz face, twitter, instagram

Bu kadarı yeter deyip hayal âleminden sahici hayata dönelim. Sahi, Kültür Sanat Ödülleri Töreninde Sayın Cumhurbaşkanımız ne diyordu:

“Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm, bunlardan biri eğitimdir, diğeri kültür-sanattır. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkarmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, karanlıktır. Nitekim bunun sancılarını her alanda yaşıyoruz.”