Birliğin sırtındaki ayrıştırıcı ifadeler
Suriye iç savaşı, tahminlerin de ötesinde hakikaten zorlu geçti, geçmeye de devam ediyor. Sorunu bitirmek için verilen her mücadele, daha karışık sorunların başlangıcı oluyor.
Savaşın başından beri inceliyor, seyrediyoruz. Alayınız sınıfta kaldınız; alayınızın elinde mazlum kanı damlıyor; dua edecek masum bırakmadınız.
Tevhid tarlamıza tefrika ekip gittiler. İslam`ın, bölgenin geleceği olan en mahir, en gözü kara bir nesli telef edildi.
Zalimleri, Moğolları, haçlıları bir tarafa bırakalım.
Farklı isim ve renklerdeki İslami gruplar Suriye ile beraber gönüllerimizi de yıkıp tahrip ettiler.
Kusura kalmasın ve kimseler de kendilerini değiştirmedikçe, mazlumlardan “dua bekleme” gibi bir pişkinliğe, arsızlığa da girmesin. Bizde meşhurdur; “Xwedê zane zalim kîye! Homay zon zalim kom! Allah zalimin, kâfirin kim olduğunu bilir!” diye.
Bibexşînin, bağışlayın; artık hinlik yapmak için her fırsatta duası gasp edilen mazlumlar da çok şey biliyor.
Yüce Rabbimiz, peygamberlerini dahi yaptıkları kimi dualar için uyarmış, hatta “…seni perçeminden tutarız..” diye tehdit etmişken; bizler kimin kefili olup kimlere ne hakla dua edeceğiz?
Merhum Erbakan`ın deyimiyle; “dışarıda Hocam doğru.. dersiniz; ama kürsüye çıktığınızda ise çark ediyorsunuz! Hadi ordan!”
İman, insaf, izanın ötesine geçerek; bile bile her hukukunu, varlığını dahi red ve inkâr ettiğiniz “beddua makamındaki mazlumlardan” dua beklemek ha! Evvela günahlarına ağlaması, tevbe-i nasuh etmesi, sonra red ve inkarla gasp ettiği hakları, hak sahibine teslim etmesi, daha sonra da helallik istemesi lazım. Bunlardan sonra dua isteyebilir.
Gelelim Türkiye`nin durumuna. Savaş işi ayrı bir mevzu. Görünen o ki asker –büyük oranda- eski asker değil. Sayın cumhurbaşkanı gibi dindar birinin şahsında verilen mücadelede daha fazlası da gerekir ve yakışır; ama sahada olanları cephe gerisine aksettirenler farklı hesapların peşinde.
Kimi etkili ve yetkili çevreler; Afrin operasyonunun her adımındaki kazanımları, “kızıl elma” ifadesinde” yer bulan zihniyete devşirmekten sakınmıyor. Gayri mezhep ve ırkların, özellikle de Kürtlerin sinir uçlarına dokunmakta, gurur ve haysiyetlerini test etmekte; hamasi duyguları tahrik ve teşvik etmektedirler.
“Türkiye`nin birliği ve gücü..” yerine “Türk birliği, kızıl elma” hatta İslamiyet öncesi Türklerin şirk inançlarında..” birliği arayanlar var..
Hendek ve çukur olayları; Barzani`nin yargısız infaz edilen referandumundan günümüze kadar; Kürt ve Kürdistan(lar)`da; “Kürt milliyetçiliği, -genel anlamda- ümmet/kardeşlik bilincinin” önüne geçmemişse ki geçememiştir; bu asil duygu; karşı taraflarda “pişkin tecahül-i arif” değil, “vefakâr olma ve kadirşinaslık gibi bir borç” doğurur.
Sayın Erdoğan gibi bir dindarın şahsında doğrulmaya çalışan bir Türkiye`nin herkesten önce bu vefakarlığı bilmesi, bu borcu ödemesi bir zarurettir. Emperyalist projelere direnmek şarttır; ama bu sadece silahla, kelle sayılarıyla, ırkçı söylemlerle olmaz.
Mazlumların dualarıyla yol alırken; İttihat Terakki ve paralellerinin ayrıştırıcı söylemleri yine sahillerimize vuruyor. Türkiye`de yaşayan her ırk ve inancın ortak değer kabul ettiği tarihin, filmlere aktarılmasında da ayrıştırıcı söylemler aldı başını gidiyor.
Bu gün; muhtelif Kürdistani kesiminin, Ortadoğu`da operasyon yediği açık. Bu operasyonların, bir milletin meşru halklarını gasp anlamında yapılmadığı mesajının verilmesinin de bir zaruret olduğu açık.
Günümüzün çözümü de meçhul mezarlara gömülen “Saideyn ve Seyit Rızaların” gömüldüğü “Meçhul Mezarlar” olmamalı; zaman ve zemin taşıyamaz!
Kimler; ne hak ve yetki ile ayrımcılık, nifak tohumları ekiyor.
Birliği, beraberliği; tarihten gelen ortak değerleri konuşmak, hazmetmekte arayacağız; uymasa da! Faşizmin, red ve inkarın alayına lanet olsun e mi?
Mü`minler ancak kardeştir vesselam.