Eski köye yeni adet getirelim mi?
Müslüman devletler, halihazırda çok yönlü krizlerle, iç ve dış komplolarla boğuşmakta. Bu boğuşma uzun süreceğe de benziyor. Halkı Müslüman devletler ve ümmet olarak bu duruma bulduğumuz en pratik çözüm ise gavuru suçlamak ve ruhunu yasakladığımız İslam`a sarılmak.
Olmaz ve yetmez!
Tarz, yol, dost ve düşman tanımlarımız hep aynı. Dayatma rejim ve kanunları da aynı.
Rejimlerden, dayatma kanunlarından, kendi yanlış inançlarımızdan çekiyoruz.
“Eski köye yeni adet olmaz!” sözü yetti gayri. Belli ki bu köy böyle gidemiyor.
Eski köydeki yanlış adetleri görelim, gördüklerimizi de itiraf edelim.
İlim adamlarının müştereken kabul ettiği şudur: Son 300 yıldır Müslümanlar tarih yazamıyor, yazılan tarihi okuyor. Cehalet, fakirlik, hukuksuzluk, çekişmeler, kavgalar ve bütün bunları korkusuzca yapan gözü kara insanlar da bizde.
Her kes zanna uyuyor ve kendi zannınca da haklı. Halk haklı; kurumlar haklı, devlet zaten en haklı!
Yasalar, masumiyet abidesi! Her kes şikâyetçi ama en muannit roketlerin dahi delemeyeceği zırhlar var. “..değiştirilmesi teklif dahi edilemez!”
Allah Resulü(sav) hatta Hakk Kitab`ı bile bu kadar korumaya sahip değil!
*Zavallı dünyamız bile kaç kez değişti. Malum önceleri “öküzün sırtındaydı, sonra balığın sırtında olduğu tespit edildi; daha sonra tosbağanın, boğanın sırtında var sayıldı; bir su da yüzüyor denildi; nihayet tepsi şeklinde kabul edildi ama etrafı derin uçurumlar, şelaleler denildi. Bu da teselli etmedi uzay boşluğunda hareket ettiği, yuvarlak olduğu görüldü. Sıradakiler de var.
Kabul edelim, bu köy de artık değişmeli! “Bu akl u fikr ile Mevla bulunmaz.”
Müslüman devletlerin alayında değişim şart. Halk da “neyi, niçin, nerede, ne zaman isteyeceğini” bilmeli. Gafletinden uyanmayan bir halk, mutlaka ihanete düşer; teröre malzeme olur.
Her haliyle tıkanmış olan eski köye, yeni adetler getiremediğimiz için Yeni`yi de yakalayamıyoruz. Geçmişte, “Akdeniz ve Mezopotamya`nın yağmur ve vahiy ile yoğrulan topraklarında teknolojiye ihtiyaç yoktu. İslam`da felsefe`ye de yer yoktur” demek problem değildi. Sessiz çoğunluğa karşı yapılan despotluk ve hukuksuzluk da “kaderci anlayışla” geçiştirilebilirdi ama artık olmuyor!
“Kendini kınayan nefse and olsun!(Kıyamet 2).”Kendini kınayan nefs, Allah tarafından korunulmuştur”(Hadis). Buna benzer ilahi ilkeler varken; tüm ulaşım yollarımıza(!) çökmüş olan “Kutsal Hindistan İneklerini” neden kaldırmayalım?
Dişimiz ağrıyor; ayakkabı dar geliyor! Gecemiz, gündüzümüz zehir oluyor. Diş çekilmeli, ayakkabı da değiştirilmeli, kusura kalmayın beyler!
Zinhar ve acilen Hz. Peygamberin Saadet Yıllarına ulaşmamız, o nurlu hayat iksirini bulmamız ve kullanmamız lazım. Bu da lafla olmuyor.
Düşlediğimiz o Nur Devrine ulaşmak için; öz eleştiri yapmamız, çok enkaz kaldırmamız lazım. Bu da ilim, basiret ve cesaret ister.
Beşeri sistemler de hayvanlaştı; konuşamıyorlar ama lisan-ı hal ile çağırıyor; “Şehirlerde tabanım değil, yüreğim yanık/ Nur Şehrine gidelim yürü çilekeş çarık!”(NFK). Dua ile.