• DOLAR 34.55
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3006.52
  • ...

Bir önceki yazımızda “Asıl Sorun, Yoktur Denilen Sorundur” demiştik.  Kitap’ın içinden ve doğruydu.

“Kadim duygusal bağların yaralanması, on binlerce can kaybı, hazinelerimizin hebası, Siyonist Terör Sermayeli Emperyalist İstihbaratların olmayan adalet ve merhametlerini dağıtacak alan bulması..” bunun içindi.

Bunların yanında taraf ve karşı tarafın belirginleşmesi bir sorun. Bu tarafların kimi zaman yakın, çoğu zaman da zıt söylemleriyle ulusal gündeme oturmaları bir başka sorun.

Bence çatışanların, ısrarla ve inatla tekrarladıkları “YOKTUR” ve “TEK..” kelimelerinde aslında VARDIR ve ÇOK kelimeleri gizlidir(!)

O zaman ayrılık neden?

Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’in aşkları gibi bir şey(!) Zana, xwendevan ve guhdaran re bibêjim an jî eşq u evîna  Mem u Zîn, Sîyabend u Xecê…

Bunlar da kavuşmadı. Birileri kavuşturmadı. O Biri’leri; öyle tam teçhizatlı ordular değildi. İki aşığın arasında yer bulan fasıktı. Fasık Haber’in kaynağı ise Şeytan’dı. Fakat artık kendisi değil, küresel bir güç… Sadık Dostları da vardır. İbadet aşkıyla “suç, günah ve cinayetler..” işleyen bir çetedir!

Rabbimiz buyuruyor: “Öyleyse, ey mü’minler, haydi Şeytanın dostlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi cidden zayıftır.”(Nisa-76) Buna rağmen tekrarlı oynuyoruz.

Mecnun, fasıklara karşı çaresiz kaldı. Ferhad, fasık haberden dolayı dünyasını yaktı. Mem, aile içindeki fitne ve fesadın kaynağı Beko (Ewan) fasığının haberiyle yıkıldı.

Zalim amcasının yetimi olarak büyüyen Sîyabend farklıydı. Allah’ın yardımıyla bir efsaneleşti. Zalimlerin üzerine yürüdü. Duygusal davranmadı. Zalim amcasının işini bitirdi. Muradına ereceği Sübhan Dağı’na çekildi. Yetim yüreğinin biricik aşkı olan Xecê (Hacer) ile Şeb-i Arus günüydü… Mutluluk, gurur, zafer sarhoşluğu ve gaflet bir aradaydı. Xecê’nin de hayran kaldığı; dişisine cilve yapan karaca koçunun başını getirecekken; tek boynuzla Sübhan’ın uçurumlarından yuvarlandı! Acıya dayanamayan Xecê de ardından atlamıştı!... Ruhları şad, mirasları muktedir, iktidar olsun!..

Hata neredeydi? Orası uzun hikaye ama Anadolu’mun âşıkları da -murada ramak kala- yanıyor! Hep böyleyiz!

Yüzyıldır, mümbit topraklarımıza Sakarya’yı, Fırat’ı bağlıyoruz… Devedikeni, ayrık otu dışında bir şey yeşermiyor!

Sadece Anadolu değil, Vahyin topraklarında Ebreheler, Kara Filler geziyor!...

Sadece Gazze mi? Her yer Aksa Tufan’ını bekliyor!.. Cehalet, zaruret, terör ve tefrikanın hafriyat ve molozlarını maliyeti ağır; takatimiz de yok!..

“Allah’ı bir, Kitap’ı, Peygamberi; helal ve haram çizgileri bir…” olan bu kadim kardeşler, son yüzyılda mahzun ve zayıf!

Siyabend’deki gibi bu aşklar; “ani gelen mutluluğa, gurur, zafer sarhoşluğu” karışınca; “gaflete, özellikle de fasık haberin darbesiyle” yıkıldı hem de tek darbesiyle!

Darbeler; yabancılardan değil yakinen tanıdıkları, en yakın kişilerden ama unutuyoruz.

Mesela; “varlığı kesin olan Allah’ın yarattığı Kürt ve Kürtçe nedir? Kürdistan neresi? Bir ŞEY’i tartışmaya, tartışmayı kavgaya, kavgayı da bir savaşa sürmek neden?  Bu savaşları da Küresel Güçlerin güllerimizi derdikleri bir Gülistana, gülistanımızı hazana çeviren nedir? “Sebib SEBEP ey!..”

Bu kadar mı uzağız? Masada konuşamayacak kadar düşman mıyız?

Öz toprağındaki “Kürt,  Kürdistan, Kürtçe, Kürdî… değerler” neden ve nereye kadar bir tehdit, bir korku olacak? Daha yüzyıl öncesinde bütün bunlar meşru ve makuldü!

Akl-ı selim konuştuğunda, adalet tecelli ettiğinde “fitne ve terörün, emperyalist istihbaratların” daha da zemin bulacağını fısıldayan kimdir, nedir?

Henüz Aksa Tufanı da kopmamıştı! Kiminle savaştıysak DOST, kiminle beraber saf tuttuysak düşman olduysa yanlış ve proje büyük..

Yani bir aracımız oldu ama aksıyor!..

Çözüm: Bozulmazsa düzelmez! Weselam.