Asıl Sorun “Yoktur” Denilen Bir Sorun
Mazlum Kürt Halkı; yaşadığı bölgenin yerlisi ve kadim bir ulustur. Bu bölge; Yunan ve bilahare İslami (Arap) kaynaklarda Kürt ulusuna nispetle kullanılan kelime ve kavramlarla anılmıştır.
Maziyi bir kenara bırakırsak; Cumhuriyet Dönemindeki korku ve endişelerle anılmadığı; Kürt ulusunun dil, kültür ve tarihinin, tarihte Cumhuriyet dönemde uygulanan “red ve inkar, asimilasyon..” politikalarına muhatap olmadığı aksine hüsn-ü kabul gördüğü ortada.
Cumhuriyet dönemindeki devlet aklı; kurtuluş savaşının verildiği Batılı devletleri, bunlara ait değerleri tehdit olmaktan çıkardı.
Yeni şekillenen tehdit algısına göre pozisyon alan devlet; maziye ait ne varsa, bin yıllık kardeşliği sağlayan hangi değer ve kutsal varsa bunları kamusal alanın dışına attı. Bununla da yetinmedi halkın yaşamından da silmek istedi.
Bunun için Umumi Müfettişlikler, Örfî İdare (sıkıyönetim) ve Hıyanet-i Vataniye, Takrir-i Sükûn.. kanunları çıkarıldı. Adaleti ise İstiklal Mahkemeleri dağıtacaktı.
Bu yasa ve kurumlar, Türkiye genelinde etkindi. Kürt bölgesindeyse özellikle ve tarihteki nice akla inat ezberleri bozacak şekilde etkindi.
Her alanda TEK kavramına şartlanmıştı. Din ile savaştığı halde tek mezhep dayattı. Tek ırk vardı; Türk. Tek dil vardı; Türkçe. Tek medeniyet vardı; Batı. Tek zihniyet vardı; laiklik…
Kadim Kürdistan Coğrafyasına Koçgiri, Dersim, Palo, Zilan, Ağrı, Sason… faciaları yaşatıldı ki bunlar aslında birer katliamdı. İran’da Mahabad, Irak’ta da Halepçeler yaşatıldı ama cumhuriyet ilklere imza atmaktaydı.
Kürd’e İslami ilimleri öğreten; ilim irfan, kültür ve edebiyatının kaynağı olan medreseleri kapatıldı. Halkın baş tacı ettiği, sözünün üzerine söz etmediği en muteber şahsiyetleri, mana öncüleri infaz veya idam edildi.
Köy, kasaba, şehir adları değiştirildi. Kürt dili artık yer, kurum hatta insan adı olarak kullanılmayacaktı hatta yasaklandı.
Lozan Anlaşması’yla Kürt ve Türkler yeni devletin “kurucu iki ana unsuruydu” ancak evdeki hesap çarşıya hiç uymadı. Devletin ezici gücü, imkan ve kabiliyetiyle maziye, bin yıllık kardeşliğin harcı olan her ne varsa bunlara karşı “asimilasyon, red, inkar, imha..” politikaları uygulandı. Aslında maziye savaş açıldı.
İşte bu gün aradığımız da o mazidir. Derdimizin dermanı için birçok sahada geriye dönülmelidir. Çünkü hazinelerimiz orda. Atalara vefa şarttır ancak “ya atalar bilmeden kandillere katran dökmüşlerse…”
Sonuçta çok bilen çok yanılır. Zarar nerde dönerse kar da ordadır. Ödenmesi gereken kritik ve acil borçlar vardır. “Tarihi temizlemek sahte…” ve yan sanayi her şeyden.
Atalar belli ki yanlış yapmış hem de büyük!.. Devlet Bahçelilin de dediği odur. Ne kadar samimi bilemeyiz ancak derdimizin dermanı; birlik ve beraberliğin yoluna dökülen hafriyat ve molozu kaldırmaktadır.
Kürt ve Kürdistan kavramlarından da korkmamak şarttır. Artık sanal korkularımızla yüzleşmek zaruri.
Bir avuç siyonistin ayar verdiği Ortadoğu’da SÖZÜN ÖTESİNE geçemiyorsak bunda ciddi sorun var demektir.
Bu vatanı işgal edenlerle bir asırdır dost olmaya çalışıyoruz ama olmuyor. Çünkü ayıdan dost, domuzdan post olmaz!
Bin yıllık kardeşliğin en vefakâr, cefakâr ve fedakâr milletinin Kürt halkı olduğunu; münbit coğrafyanın da Kürdistan olduğunu… Emperyalist istihbaratlar dahi anladı.
Çağdaş Muasır medeniyetin üstüne de çıktık ama felaket kapıya dayandı! Olmuyor.
Yok dediğimiz sorundur asıl sorun! Bilmiyor olabiliriz. İman, izan, vicdanımıza soramıyor da olabiliriz! Bir bilene soralım.
Gelelim ama kendimize! Vesselam!