• DOLAR 32.371
  • EURO 34.8
  • ALTIN 2395.773
  • ...

Geç gelen adalet, adalet değildir. Elbette her suçun karşılığı da misliyle cezadır.

İslam Ceza Hukukunda esas olan; vatandaşı, insan olarak doğduğuna pişman etmek değil onu, topluma kazandırmaktır; hayatın olmazsa olmazı olan can, mal, namus güvenliği adına caydırıcılık bilincini inşa etmektir.

Ceza hukuku ile ilgili ayetlere bakalım:

 “İçinizde fazîlet ve servet sahipleri kendi akrabalarına, öksüzlere, biçarelere ve Allah yolunda hicret edenlere yardımda bulunmamak için yemin etmesinler! Onların kabahatlerine af ile mukabelede bulunsunlar. Yâ sizler Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah Gafûrdur, Rahîmdir.” (Nur 22)

Hz Peygamber, Mekke’nin fethinde; “Kabe’nin örtüsüne bürünseler dahi affedilmeyecekler..” dışında genel af ilan etmiştir.

Bugün yine kamuoyunda bir genel af söylentisi hatta beklentisi gündemde. Kimi yetkili ağızların ifadeleri de kamuoyunun, özellikle de “kader mahkûmları” ve yakınlarının bu af beklentisini kamçılamıştır.

Hapishanelerin genel durumu şu:

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün Ocak 2023 verileri’ne göre Türkiye’de toplam 399 cezaevi var. Bu cezaevlerinin, 289.974 kapasitesi vardır. Bu cezaevlerinde toplam 341.497 mahkûm yani kapasitesinin hayli üstünde mahkûm bulunmakta.

İşlenen başlıca suçlar: Uyuşturucu ticareti, hırsızlık, terör, adam öldürme, yağma ve gasp, organize suç örgütü kurmak, yönetmek ve diğer suçlar..

Bu durum, elbette bir af vesilesi olamaz ama yine de düşünülmesi gereken bir durum var.

Peki, genel af olmalı mıdır?

El cevap: Hayır!

Affedilmesi gereken mahkûmlar var mı? Evet!

Genel bir af, elbette vicdanları yaralayacak, kimi suç ve suçlulara da ödül anlamına gelecektir ancak ciddi bir affın olması da artık bir zarurettir.

Yukarıda ilgili genel müdürlüğün tutuklu ve mahkûmlarla ilgili bilgilerini verdik. İstatistiksel olarak hapishanelerde endişe verici, düşündürücü bir durum var.

Bunların yanında, Türkiye’nin adalet, hukuk ve kurumların işleyiş gerçeği de ortada. Yapılan kamuoyu anketlerinde, adalete duyulan güvenin can çekiştiği gözüküyor.

“Adalete güvenmiyorum” diyenlerin oranı genel olarak %70’lerde. Kamuoyundaki bu güvensizlik bile başlı başına ciddi bir affın zaruretini, aciliyetini gösteriyor.

Sıradan vatandaşın %70’ler oranında “güvenmiyorum” dediği bir adaletin verdiği kararlar için bir af konuşulmalı. Hükümet yetkililerinin ifadeleri de bunun işaretini veriyor. Şahsen bir affın çıkarılacağından şüphem de yoktur.

Şunlar affedilmemeli:

Vatandaşın hakkını yemiş, hukukunu çiğnemiş; can, mal, namus güvenliğine kastetmiş kişiler… Bunların affedilmesi ancak mağdur vatandaşın izniyle olmalıdır.

Şu suçları işleyenler de affedilmemelidir: “Uyuşturucu ticareti, hırsızlık, terör, adam öldürme, yağma ve gasp, organize suç örgütü kurmak, yönetmek…”

Yine diyorum, yukarıdaki suçları işleyenler affedilemez, affedilmemeli.

Burada kimi suçlular için istisna dediğimiz bir ölçüyü konuşmak, adaletin tecellisi anlamına gelecektir.  

Örneğin aç kaldığı için hırsızlık yapanın durumunda çift taraflı bir suç var.

Üç Alilerin yargısının kelle aldığı 28 Şubat Sürecinin bir mağduru olarak, terör suçlamasıyla suçlanan kimi mahkûm ve tutukluların durumlarının da değerlendirilmesi gerekir.

*Terör, ebetteki Türkiye’nin bir güvenlik ve beka meselesidir. Tam da bu yüzden işin ezber bozacak şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekir derim.

Devletin büyüklüğü de işte bu sahada, bu yerde, bu zamanda belli olur.

Belli bir cezayı çekmiş bu gençlerimiz, devletin  “büyüklüğünden, af ve şefkatinden nasiplenmelidir” derim.

Esasen devlet, kendisine karşı işlenen izahı mümkün ve makul suçları affedebildikçe büyük devlet olur ve beka bulur.

Mazide; “laik Batıcı, Kel Alilerin Yargısı, Hilafet-Tevhid hasımları; Dersim, Zilan Katliamlarının mimarları...” derdik amma artık mazinin ağıtını yakıp şikayet edenler işin başında ve muktedir. Ziya Paşa, Akif, Necip Fazıl, Yunusları; Melayê Cizîrî, Xanî, Mevlana, Yunusları okuyanların iktidar olduğu bir Türkiye’deyiz. Doğru, yanlış, imar ve imha, kardeşlik veya çatışma.. her şeyin artık din ve dindara fatura edileceği bir zaman ve zemindir.

“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır!” ve sorar:

“Katı gönlün neden bu zulm ile bî-dâda râgıbdır?

 Güzeller sen gibi olmaz cefâ senden ne vâcibdir?

Senin-teg nâzenîne nâzenîn işler münâsibdir

    Gözüm, cânım efendim, sevdiğim, devletli sultanım”(Fuzulî)

Vesselam.