• DOLAR 34.65
  • EURO 36.4
  • ALTIN 2931.261
  • ...

İnsanlığa verecek bir değeri kalmayan laik kapitalist dünya; ırk, mezhep, meşrep ve coğrafya kaynaklı FAŞİZMİ bitirmese de itibarsız etti ama “tevhit, adalet, eşitlik, liyakat..” diyen Muhammed Ümmet’inde bunların her biri başlı başına bir sorun. Bunlar; istikrar ve asayişimizi tehdit edecek şekilde bir beka meselesi, bir benzin, yakıcı bir ateş olarak duruyor, durabiliyor maalesef!

Peki neden?

Çünkü son yüzyılda, hilafetin bakiyesi olan koca İslam Ümmeti şu veya bu şekilde yenildi, yenik sayıldı. Bu yenik Ümmetin yasama, yürütme ve yargısı.. galipler tarafından şekillendirildi. Bu şeklin devamı ve bekası lazımdı.

Şeklin devam ve bekası için bir kahraman lazımdı. Gerçi ekser kahramanlar atanır veya ilan edilirdi amma çok şey kaybeden millet ve coğrafyaların kahramanları için bir savaş ve bu savaşı kazanmış bir kahraman lazımdı. Bu kahramanın efsaneleşmesi için de amatör bir işgalciyle yapılan bir savaş lazımdı.

Yıllar sonra Yerli İşbirlikçileriyle anlaşarak, uzlaşarak rızasıyla ayrılan asıl düşmanın ise konuşulmaması hatta unutturulması lazımdı.

İşte bütün bunlar kusursuz ve eksiksiz yapıldı.

Mesela Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmaması lazımdı, ayırdılar. Hicaz’ın, her biri başına buyruk beyliklere, muhtelif çap ve markadaki şeyhimlere, krallıklara, sultanlıklara bölünmesi lazımdı, bölündü. Irak, Mısır, Cezayir, Fas’a kadar her yerde savaş ve entrikalar yorgunu bir halk olmalıydı öyle oldu. Bu halkların başına da uzlaşan, anlaşan, en kötü ihtimalle savaşmayacak derecede ürkütülmüş ama yine de kahraman ilan edilmiş Milli Kahramanlar lazımdı, bıraktılar. Kulağı çınlasın Üstadın:

Bize düşen tarihi borç atalardan/ Tarihi temizlemek Sahte Kahramanlardan.

Yani belediyelerin işi zor ve maliyetli. Her yerde hafriyat ve moloz…

Bu kahramanlarda; bir Müslüman liderde bulunması gereken “tevhid anlayışı, adalet, merhamet, meşveret ve liyakat” aranmadı. Tam da bunun için her sahnesi bir mektep, bir gurur abidesi olan mazi; gelecek nesillere unutturulmalıydı, unutturuldu(!)

Müslüman milletlerdeki belli gün ve haftalar, resmi tatiller, milli hatta dini günler… buna ayarlardı. 

Buralarda bir milleti millet yapan, bir devleti bağımsız bir devlet yapan haklar, hakikatte kazanılmadı bir şekilde lütfedildi. Bizim Anadolu da bu nimetlerden(!) fazlasıyla nasiplendi.  

Tabi ki bu büyük bir nimet olarak verildi ve derin kaydedildi. Devletin yönetim şekli çok da önemli değildi. Arap ülkelerine genel olarak şeriat ve krallıklar, sair yerlerde de cumhuriyet ve karma yasalar makul görüldü.

Müstemleke coğrafyasına layık görülen yegâne kanun, kanunsuzluktu. Sonuçta bunlar; Batı dünyasında imkansız olsa da Şark’ta özellikle de Vahyin Anakarasında zaten “adaletti, liyakatti, demokrasinin ta kendisiydi(!?)

Kardeşlerim kusura kalmasın. Ümmeti yargısız infaz etmek istemem ama ekser durum buydu.

Bu ne demektir? Hakk’a ve halka rağmen yürüyen bir düzen demektir.

Böyle bir düzen yürüyebilir mi? İmkânsız ama mümkünün de bir yolu var.

Ne ile: Ateş ve benzinle!

Ne demek? Batı dünyasında itibarsız olmuş dediğim ırk, mezhep, meşrep ve coğrafya kaynaklı FAŞİZMİN tüm enstrümanları demek. Bunlar, hala aşamadığımız cahiliye adetleri

Kardeşlerim; “Kitabımız Furkan’dır, fark ederiz..” diyebilir. “Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz. Sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat-6)

Mü’minin ferasetinden sakının çünkü o, Allah’ın Nuruyla bakar. Mümin bir inenin deliğinden iki kere sokulmaz” da diyebilir ancak manzara ortada.

Kaynağımız fasık haber ve bir delikten binlerce kez sokuluruz. Bin tekrarla oynanmış oyunlara geliriz yine geliriz, tekrar geliriz…

Normal bir seçimin arifesindeyiz ama süreç zolu geçiyor. “Ayıptır, günahtır, cinayettir!”

Aynı ittifakın içinde dahi bu cahiliye adetlerini aşamamış yapılar hatta partiler mevcut. “Artık Laz, Çerkez, Gürcü, Arap; Kürt ve Kürdistan; Alevi-Sünnî.. kavramlarının.” bir ayrımcılık, ötekileştirmenin adı olmaktan çıkması lazım. En azında “tevhit, ümmet, kardeşlik..” diyen İslami çevrelerin hususen de bunların ağır bedellerini ödemiş olan, kardeşliğe engel olan öz kardeşini bile reddeden HÜDA PAR’ın bu söyleminin artık anlaşılması lazım.

Birileri hala ırk, mezhep, meşrep ve coğrafya üzerinden Eski Türkiye’yi konuşturuyor, konuşturabiliyorsa bu hepimizin ayıbıdır özellikle de etkili ve yetkililerin, siyasilerin vermesi gereken bir hesabıdır.

Herkes bilsin ve unutmasın! Yarın seçimler bitecek ve yüz yüze bakacağız.

Bu gün fitne ve fesat ekenler; yarın halka güzellikleri anlatamayacaktır! Bunlar; “Alevi-Sünni kardeştir. Kürt-Türk kardeştir. Herkese eşit mesafedeyiz…” diye ekranlara çıkacaklardır, halkın içine karışacaklardır amma zilletle zelil olacaklardır! Allaha hesap verecekler ama veremeyeceklerdir… Bunu zinhar unutmayalım. 

Unutmayalım; bu gün “laf yiyen, taşlanan hatta dövüldüğü halde sabreden” her kişi, siyasi, yapı ve parti; yarın çok kazanacaktır.  Yüzü ak olacaktır. Her yerde konuşacaktır. Hatta haddi ve hakkı olmayan şeyleri bile konuşabilecektir, zinhar unutulmasın!

Meydanlarda din ve değerleri bonkörce harcayanların, ayrıştırıp gerenlerin, durumdan vazife çıkaranların, helal ve haramı karıştıranların; kendi dünyası için insanların ahiretine kast edenlerin yüzü gülmeyecek! Yüz bulmayacaklardır! İkiyüzlü diye anılacaklardır. “Hadi ordan..” diyeceklerdir. İki dünyada da yüzü kara olacaktır.

En çok ötekileştirmeye uğrayan partinin başkanı olarak Sayın Zekeriya YAPICIOĞLU, gösterdiği metanet, tavsiye ettiği sabır ve gülümseyen yüzüyle her türlü dua ve övgüyü hak ediyor; Rabbim utandırmasın!  İlgililere DERT ve DERS olsun wesselam!