• DOLAR 34.653
  • EURO 36.385
  • ALTIN 2928.544
  • ...

Siyaset; bir hedefe varmak için izlenen yol, taktik ve tarzlar kombinasyonudur. Devletlerin, devletin çarkını işletirken uyguladığı bir siyaseti olur. Halk nezdinde siyaset; başvurulan her çeşit entrika, hile ve desise anlamlarına gelir ki aslında bu tamamen doğru bir tanım değildir.

Her ne olursa olsun, siyaset; artık siyasi partilerle eşleşmiş bir tanımdır. Bu yönüyle, bir siyasi yapılanmayı hedefe ulaştıracak veya helak edebilecek cilveleri de içeren bir organizmadır.

Organizmadır çünkü kendine göre acımasız kuralları oluşmuştur. Bu kurallar da adeta tarih ve trafik gibidir; çiğnendikleri zaman ceza keser asla af-fet-mez!!  

Aslında affetmek, dinimizin emri, insani ve belki de siyasi etiğin bir gereğidir amma genel anlamıyla hep tersine işlenmiş; “Acırsan, acınır hale düşersin” ilkesi daha baskın işletilmiştir.

Cumhuriyet tarihimizde siyaset tam da budur. Bu yüzden Cumhuriyet tarihimiz aynı zamanda bir siyasi partiler mezarlığıdır.

Milli Şeflerin şahsında tek parti olarak yapılanan CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası), cumhuriyet gereğince bir ihtiyaç olarak kurulan hiçbir partiye hayat hakkı vermemiştir. Topal Osmanlar, Üç Alilerin Mahkemeleri; siyasi tarihimizde idam, suikast ve yargısız infazların adı ve adresi olagelmiştir.

Bunlar da CHF siyasetinin cilveleri olmuştur. Cumhuriyet ama TEK devlet, TEK parti olarak siyasi genlere işleyecek şekilde bir mekanizma türemiştir.

Bu etme bulma dünyasında, kendisi de kaçınılmaz sondan kurtulamamıştır. İnsan, insanın kurdudur. Ne ekersen onu biçersin. Rüzgâr eken fırtına biçer. Etme kulum bulursun. Çalma kapıyı, çalarlar kapını. Merhamet etmeyene merhamet edilmez…

Kendi dışında bir yapılanmaya nefes aldırmayan CHF, kendi rakibini yetiştirmenin önüne de geçememiştir. Bu da cilve-i İlahi olmalı!

Merhum Menderes’in DP’sinin tüm kadrosu, CHF’nin mektebinde yetişmiş siyasetçilerdi. Açık oy, gizli tasnif şeklinde olan seçim komedisine rağmen, ikinci seçimde DP iktidarını önleyemeyen CHF; “başbakan ve bakanların idam olduğu darbeler sürecini” yani Şeflerin dönemini işletir ama DP’nin devamı olan AP iktidarına engel olamaz.

Türkiye’deki iktidarlar; Menderes’in idamından sonra AP, CHP ve paydaşları arasında dolanan bir süreç izler.

Kurulan partiler, sağ ve sol denen bu siyasi yelpazede; ortanın sağı veya solu diye konumlandılar ama cilve-i siyaset; daha da şaşırttı: Ortanın Sağ’ı veya Sol’unun yanına tam sağ ve tam solda olacak şekilde paralellere veya farklı siyasi çap ve markalara alanlar da açmaktaydı.

1945’te biten komünizme rağmen, öteki insanların diyarında hala bir alternatif olabilen sol, Marxist-Leninist partiler; milliyetçi hatta ırkçı boyutlara vardıran partiler ve nihayet Merhum Mücahit Erbakan’ın şahsında İslami Dava içerikli Milli Nizam partisi de siyaset sahnesinde yerini almaktaydı. 

Cilve-i Siyaset; her defasında bir şekilde aslında hep o “ret, inkâr, infaz ve nihayet imha” edici dişlileriyle siyasi partilere, siyasal yapılanmalara mesajını veriyor; onları değiştiriyor, dönüştürüyor veya siyaset meydanlarının dışına atarak siyaset meydanlarından siliyordu.

Türkiye’de sonuç olarak üç fraksiyon partilerin membaı oldu denebilir. Bunlar; Batıcı seküler zihniyeti temsil eden CHP; Batı kültürü, müesses nizam ve Müslüman halkın değerleri arasında konuşlanan laik-demokrat partiler ve nihayet;  Anadolu halkının tüm zorluk ve baskılara rağmen yaşamının bir parçası kabul ettiği, siyasi yapı ve iktidarlarda mutlaka görmek istediği, gördüğünde taltif ve takdir ettiği hatta iktidara taşıdığı din ve değerleri esas alan partilerdir.  Bu kanat, esasen şu ana kadar kendi ilkelerine uygun bir zemin bulamamış İslami Partilerdir ki bunun da bedel gerektiren zeminine gönüllü talip olan, lafı sağa sola çevirmeden İslami iktidara giden yoldaki faaliyet ve nihai isteklerini parti tüzüğünde belirtme cüretini gösteren partilerdir. HÜDA PAR esasen budur. Yalnız değildir ancak o risk ve bedele talip birinci partidir denebilir.

Şunu da artık anlamış ve biliriz: Türkiye’deki müesses nizam; görünmeyen ve tanımlanamayan bir şekilde kendi kutsallarını, ödül ve cezalarını, münker ve maruflarını oluşturduğu inancındadır(!).

Her ne kadar bu güveni bulduğu iddiasında olsa da işi, halka ve halk iradesine bırakmayan temkin ve tedbirlerini de almış ve dayatmıştır. “Değiştirilemez, teklif dahi edilemez..” esasları Demokles’in Kılıcı gibi siyasetin tepesinde sallayan Türkiye Cumhuriyetinde cumhuriyet kavramı, henüz makul tanımının çok gerilerindedir denebilir.

Hala darbe ve tanımsız karanlıkların racon kestiği ülkemde; siyasi zeminde derde derman arayan makul insanî ve İslami Cenahların, insanlık otak aklını, vasatı ve makulü sahiplenmeleri bir zarurettir.

Erişir maksud-ı muradına aheste giden/ Tîz-reftar olanın payine dâmen dolanır” wesselam!