• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

6 Şubat’ta şiddetli depremler silsilesiyle sallandık, sarsıldık. On binlerce canımızı kaybettik, yüz binlerle yaralı, aynı yarayı paylaşan bütünleşmiş bir Türkiye ve hala devam eden artçı ve asıl depremler… Çok şey kaybettik!

“Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;\ Öyle akar sular, öyle hava yok;\ Feryadıma karşı aks-i seda yok;\Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.” (R.Tevfik)

İşin gerçeği henüz neler kaybettiğimizi tam olarak bilemiyoruz, esasen bilecek durumda da değiliz. Dile kolay… Depremi bizzat yaşayan kardeşlerimizin yarası henüz çok sıcak, en yakınlarını, tüm servetlerini, bir ömürlük kazanımlarını kaybettiler. Neler kaybettiğimizi, dünyamızı yıkan felaketin yaraları soğuduktan sonra anlayabileceğiz. İşte o zaman Rabbimiz büyük sabırlar versin; cümlemize tam akıl ve akl-ı selim versin. Muhalefetin özellikle de iktidarın işi hiç de kolay değil. Rabbim onlara da istikamet ve kolaylıklar versin.

Deprem, geride telafisi zor belki de imkânsız acı ve yaralar bıraktı. Acılar elbet bir gün diner, yaralılar iyileşir, evler de bir şekilde yapılır ama ölenler geri gelmeyecektir. Bu acılar dinmez; bir yüreğin çekebileceği acılar da değildir. Tam da bu yüzden;

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.

Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.

Hepimizin, her kurum ve kuruluşun her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır. Şükürler olsun ki halkımız bu bilinçtedir. Acısını olanın acısına seyirci kalmaz; gözyaşının sebebini sorar, öğrenir ama “bana ne” demez; çareler arar. Çareyi bulamazsa kendisi bizzat çare üretir, çare olur.

Yaralar derin. Ailesini kaybeden yetim ve öksüz çocuklar, yıkılmış yuvalar, bozulmuş hayal ve hesaplar, yaşayanların bizzat gözleri önünde yaşanan dehşet anları ve kıyamet sahneleri… hep hafızalarda kalacaktır. En yakınının cesedi üzerinde saatler, günler geçiren bir insanı, bir çocuğu düşünebiliyor muyuz? Ölene kadar bir mevta olarak yaşayacaktır.

Hepimize, STK’lara, özellikle devlet kurumuna çok şey düşüyor. Devletin adalet, liyakat ve şefkati tüm yaraların dermanı olacaktır. Zinhar adalet ve liyakat. Memleketin ve halkın selameti söz konusuyken her kes sorumluluğunu bilmek, hesabını vermek zorundadır.

2015’te, şahit olduk: Osman Gazi Asma Köprüsü’nün bir halatı kopmuştu. Yaralı dahi olmadığı halde 51 yaşındaki Japon mühendis K. Ryoichi “Bu hata benim mesleki ve normal hayatıma son verir… Sorumlu benim” notu bırakarak intihar etmişti.

Bu depremde; devletin yetişmediği, milletin çaresiz kaldığı “büyük acılar, giderilemez kayıplar, derin yaralar” oldu. Bunun da “birilerine, bir merci, etkili ve yetkili” için bir BEDELİ olmalı! İntihar gerekmez ancak “Yapamadım; sorumluyum, buradayım..” diyebilecek birileri, bir makam da olmalı, olsun artık.

Halkın ve siyasilerin çoğunun belli ki akl-ı selimi zorda. Bu da anlaşılır ancak bir seçim sürecinin arifesindeyiz. Rabbim memleketimize zeval vermesin.

Görülüyor ki Siyasette; "Yeter söz milletindir. Türkiye'yi birlikte inşa ediyoruz" sloganları revaçta.

Zinhar sorulmalıdır: El mi yaman, bey mi yaman? Zinhar bilinmelidir: Mülk de hüküm de Allah’ındır. Halkın feryadı, Hakk’ın sözüdür. Söz de karar da milletindir vesselam.

Kardeşlerim kusura kalmasın; anlamakta ve anlatmakta yetersiz kaldığım depremin acısı işte böyle konuşturuyor. Bu yaralı halka, Hakk’a rağmen muamele yapılırsa Gayretullah’a dokunur ki; işte o zaman;

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!

Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!” Wesselam.