• DOLAR 34.659
  • EURO 36.372
  • ALTIN 2929.497
  • ...

Roma ve Pers imparatorlukları arasında metruk kalmış Mekke’de zuhur eden İslam’ın genel zeminine değinmiştik. İslam; vahyin dışında şekillenen yaşama, cahiliye, inanca da şirk diyor. Yaşamda da değişim ve dönüşüm yani mutlak bir inkılap istiyor.

İnkılaba giden yolda; dayatma, terörizm ve Makyavelizm’i reddederken; insanların kimlik, can, mal ve namus güvenliğini de temin ediyordu. Bu; ümmetin sınırları içindeki farklı ümmet ve milletlere va’dedilmiş ilahi bir teminattır.

 Son peygamber Hz Muhammed (as)’ın; “Ey örtüye bürünen! Kalk ve uyar” İlahi Fermanı’yla başlattığı inkılap; bir peygamber yüreğinde başlamış; aileye, en yakınlara, dost ahbaba ve nihayet Mekke sokaklarına sirayet etmiş; yeni bir yaşam tarzı sunmuştur.

Hülasa İslam; “Beşeri Sistemlerin” şekillendirdiği hayatına müdahale etmiş, ahiret hayatından haberler vermiş. İslam kültür ve medeniyetini şekillendiren ana çerçeve buydu.

İnsanlık tarihini esas alarak, İslam ve Beşerî Sistemlerin sunduğu “kültür ve medeniyetlerin” kritik bazı tanımlarına bakalım.   

1-İnsan:

İslam’a göre; yoktan yaratılmış bir mahlûktur ama mahlûkatın en şereflisi en anlamlısıdır. Kardeşliği, inançta başarmasalar da “Âdem’in çocukları olarak” yine kardeştirler. İnsan, yaratıcıyı "…tanıyıp kulluk etsinler diye yarat(-tılmış)."(Zariyat,56). Kulluğun amacı; zaten bir şekilde bir şeylere kul olacak insanı;  sadece en yüceye yöneltip, onur ve izzetini korumaktır.

İslam’da İnsan; “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin 4) emri gereğince mükemmeldir. Allah’a inanır, ancak O’na ibadet ve itaat eder.

Beşeri sistemlerin insanı, tesadüfi veya her hangi bir şekilde oluşmuş. Maymundan veya uzaydan, işte bir yerlerden gelmiştir. Allah’a iman edebilir ancak Allah’a yaptığı ibadet ve ta’zimin alasını sermaye, güç ve yetkiyi elinde bulunduranlara göstermek zorundadır. Aksi halde büyük kayıplar, ağır bedeller öder.

2-Devlet:

İslam’da; değişik din, kültür ve ırkların can, mal, namus ve değerlerini koruyan siyasi bir yapıdır. Devletin dini, adalettir. Ne yazık ki; günümüzdeki Halkı Müslüman devletlerin işleyişi, dediklerimizin tam dersidir.

Beşeri sistemlerde devlet; geçmişte, ilahlık taslayanlar üzerinden, günümüzde de Siyonist-kapitalist sistemler ve bunların bizdeki işbirlikçileri üzerinden; sermaye ve gücü kontrol edenlerin bekalarının teminatı anlamına gelmiştir.

3-Yönetim ve yetki:

İslam’da yönetim, istişare ve liyakat üzeredir. Bu, ayet ve hadislerde kesin emirlerle belirlenmiştir. Yetki ise Allah’a kul olabilmiş liyakatli insandadır. Yasaları da Nâss’ı esas alan bu özellikteki insanlar yapar. Yasalar; alanı ne olursa olsun, Kur’an ve Sünnete aykırı olamaz. Güç ve siyasi otorite, asla bu yasaların üzerinde olamaz. Halk(lar), Allah’ın kulu, devletin eşit vatandaşıdır. Mülk; Allah’ın olduğu için halkın güven, huzur ve refahı adına kullanılmalıdır. Devlet ve devleti yönetenler; türettikleri korkuları, beka meselesi yaparak, hukuk dışına çıkamaz. Halkın korku ve bekası, Hakk’ın korku ve bekasıdır. Korunması gereken de budur.

Beşeri sistemlerde; yönetim ve yetkinin sınırları; seküler akıl ve mantık ile belirlenmiştir. Bu akıl ve mantık, insanı ve değerleri konuşsa da sistemi yapılandıran derin üst aklın yani çıkar çevrelerinin hesabının dışına çıkamaz. Dolayısıyla sermayeyi kontrol eden gücün emrini çiğneyemez. Güç ve siyasi otorite de derin üst akıllara göre şekillenir. Koca ABD’yi yöneten Siyonist Sermaye’de olduğu gibi. Allah’ın mülkü; Allah’ın yetkilerini gasp eden kullardadır. Sermaye, mülkü elinde bulunduranlarda olduğu için sermaye ve mülk sahiplerinin etrafında, isteyerek veya istemeyerek sadık kullar oluşur çünkü alın teri ve emeğin karşılığı olmayan Faiz’in her çeşidi meşrudur.

Hasılı kelam İslam, fıtrat dini ve ilk insanın varlık sebebi, sonraki nesillerin de yaşam felsefesi; iki dünyalarına ait ilim, irfan ve yasalardır. İslam’ın kaynağı; mutlak akıl ve iradedir. Bu da dünya hayatının istikrar ve asayişi, ahiret hayatının da kurtuluşudur. Ahiret ise zaten dünyaya ait olmayan insanın, ecel ile varabileceği ve ebedi yaşayacağı asıl mekânıdır

İşte bu yüzdendir ki insan aklının eseri olan beşeri “sistem, düzen, inanış, yasaların..” tümü, bir şekilde İslam kültür ve medeniyetiyle çelişiyor, çatışıyor hatta savaşıyor.

Aslına bakarsak, Yahudilik ve Nasraniliğin kaynağı da İslam ile aynıdır.

Denebilir ki hal buyken; neden bu semavi dinler, -İslam’ın aksine- laik kapitalist sistemlerle çatışmıyor aksine uzlaşıyor, anlaşıyor?

El cevap: Başta Yahudilik sonra da Hristiyanlık; İslam’ın çatıştığı zulüm, küfür ve şirk odaklarıyla uzlaştığı içindir.

Eğrilerin yine hükmettiği şu dünyada İslam; o kadar doğru ki; “Garip başladı, sonu da garip olacak! Ne mutlu o Gariplere!”

Dünya Siyaset Meydan ve Müzeleri; İslam kültür ve medeniyetiyle savaşan vazgeçilmezlerle doludur; mezarlar ise bunlarla taşmaktadır. Tabi ki “La Galibe illallah..” amma;

“Tevhit; tarih boyunca küfür şirk odaklarına karşı büyük meydan muharebeleri verdi (vermektedir). Hepsinden de galip geldi amma kendisi de AĞIR YARALAR aldı”(A.Şeriati) wesselam.

(İslam Kültür ve Medeniyetinde Kalem ve Kılıç’a devam.)