Muallim Diyor ki!
Eğitim; insandaki istenmeyen davranışları değiştirme işidir; Öğretmen nam-ı diger Muallim de bunu sahada yapan aktördür.
İnsan, “Eşref-i mahlûkat” olarak yaratılmıştır. Yani bütün yaratılmışların en şereflisi, en üstünü… Anlaşıldıkça, anlaşılamayan yönleri daha çoğalan bir ayrıcalıklı varlıktır. Değer miydi diyesim gelir ama bu, Sultan-ı Kainat’ın kendi tercihi ve tasarrufudur. Zaten O yapmışsa doğrudur, haktır, adalettir..
İşte öğretmenin işi, eğitilmediği takdirde vahşet saçacak olan bu mahlukatı eğitmektir.
İnsan, fıtratı gereği “Doğrusu çok cahil, çok zalimdir. Acil olanı ister ve acile meyillidir. Tul-ı emelleri (bitmeyen istekleri) vardır. O yüce makamından, “Esfele’ssafilin (aşağıların en aşağısı) olan raddelere de düşebiliyor.
Şefkat ve merhamete sahip insan, bir bakarsınız dehşet ve vahşet saçan bir ölüm makinasına da dönüşebiliyor.
Mahlûkatı var eden, insanı da kâinat gibi bir hesap ve bir denge üzere yaratmıştır. İşte Muallimlik; bu hesabı kavratıp o dengeyi izah etmektir. Hesabı da dengeyi de izah etmek aslında kolay ama bunun için insanı ikna etmek pek zordur.
Babamız Âdem (as), ilk öğretmendir. Bu ikna ve izahta çok zorlanmış olmalı! Çünkü ilk kanı döken de kendi oğullarıydı.
İlahi Anayasa’nın bu hesap ve dengesini bütün peygamberler anlatmıştır. Çünkü peygamberler, aynı zamanda “müminlerin ilki olmakla emrolunmuş” başöğretmenlerdir.
İnsana açıkça anlatılması gereken bilgiler olduğu gibi, gizli/özel anlatılması gereken bilgiler de vardır. Bunların kavratılması süreci, bir külfet, bir maliyet veya ağır bedeller de gerektirebilir. İşte öğretmenin işi bütün bunlarla bağlantılıdır. Bunun içindir ki öğretmenlik işi aynı zamanda bir devlet yapısını ve desteğini de gerektirir.
Devletlerin bekası, eğitime ayırdıkları bütçenin yanında, öğretmene verdikleri değere de bağlıdır. Bu yönüyle baktığımızda; Müslüman ülkelerde, özellikle de ülkemizde öğretmenlik mesleği, metruk bir alandır.
Neden mi?
Halka ve Hakk’a inat birçok icraatın yapıldığı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki eğitim ve eğitimci kadrolarında; merkezden taşraya kadar uzanan bir kalite de görüyoruz. Bir köy öğretmeni; köylüye, köy hayatının gereklerini öğretebilmiş. Tarım, hayvancılık, marangozluğa kadar; müzik, sanat, kültüre kadar adeta kırsal tiyatrolar geliştirmişlerdir. Dönemin eğitim kalitesini; her branş ve düzeydeki eğitimcinin vekil seçilmesinden de pekala görebiliriz. Değerlerin, Kemalist sekülarizme dövüldüğü bu devirde eğitimde zor olan başarılmıştır denebilir.
Geçmişin eleştirisini yaparak geleceği şekillendirme gibi bir avantajımız varken; kalitede geçmişe rahmet okutan bir eğitim sistemimiz mevcut. Ülkemde; veterinerler, ziraat mühendisleri öğretmen olabildi. İstediği asıl alanı kazanamayanların, “nasıl olsa okur, işsiz kalmayız..” diyerek öğretmen olan on binleri biliriz. Milli eğitim bakanlığı makamında da eğitimci olmayanlar çoğunlukta.
“Hoş geldiniz” diyen öğretmene; “kim oluyorsun” diye şamar çeken mülkî amirlerin olduğu ülkemde, öğretmenin itibarının korunduğundan bahsedilemez.
Sınıf içinde de dramatik durumlar hâkim. Çalışmadan da sınıfı geçerim inancı hakim olduğundan; ortamı sabote eden, daha da ileri giderek akranlarına hatta öğretmene şiddet uygulayan bir sorumsuz nesil yetişiyor.
Sosyal medya ve tik-tok nesli olan bu gençlik; diplomalı ama vasıfsızdır; işverenin tercih sebebi olamıyor veya kendisi iş beğenmiyor. İşsiz ve bir o kadar da rahattır; tehlike saçıyor. Bir önlem alınmazsa, istikrar ve asayişe zarar verebilecek kontrolsüz bir gençlik, alana yavaş yavaş hakim oluyor.
İşte öğretmenlik, bütün bunlarla karşı karşıya ve dertleriyle de baş başa olan bir melektir.
Ülkenin ayağa kalkması, nesillerin yetişmesine bağlıdır. Nesillerin yetişmesi ise öğretmenlik mesleğinin -fakültelerden başlayarak- ıslahı ve ihyasıyla mümkündür. Her ile bir üniversiteyse zaten cinayettir.
Çünkü çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz. İsraf haramdır. Az olsun, öz olsun..
İnsanlık; bastığı yerin yorgunu, İlahî reçeteyi bekliyor! O’nu okuyacağız; “Yaratan Rabbimizin adıyla! Ki O, bilmediğimizi öğretti!” (Alak 1-4)
Geri kalmışız, yolumuz uzun… Kâinatı, mahlûkatı özellikle de şu insanı okuyacağız! “Çalış, yap, oku..” diyen öğretmenim; -heyrana Xwedayê te- sen de oku! Yine oku; cehalet, canımıza okunmadan.. vesselam!
HİSSE:
1- Kılıçdaroğlu 'Haydi meydana' sloganıyla, seçim mitinglerine çıkacak anlaşılan.
Aslına bakılırsa piyasada da meydanlarda da anlatılacak çok şey var! Her çap ve markada kesici ve delici hatta yakıcı malzemeler de çarşı pazar taşıyor. Mesele; yenilen veya yenilmeyen güreşçilerimizin, bunları alıcısıyla buluşturabilmesinde.
Ülkenin “sol muhalefete” de ihtiyacı var amma
“Sekseninde himmete muhtaç Dede/ Nerde kaldı gayrıya himmet ede!”
2-ABD’li Bidon; 9-10 Aralık’ta, “Demokrasi Zirvesi” düzenleyecekmiş! Sanal zirvede Türkiye yok. Hindistan, Filipin, hatta israil bilem varmış.
Unutmuş olmalılar! Akraba bile sayılırız.. Neyimiz varsa seküler, alayı oralı!
Olsun. Medeniyete almasınlar! Biz de “Hiç durmadan yürüyüp… Muasır medeniyet seviyelerinin üstüne çıkacağız!”
3-Abu Dabi Kalkınma Holdingi Yönetim Kurulu Başkanı M.H. el-Suwaidi, “Türkiye’ye yatırım için 10 milyar dolarlık bir fon ayırmıştır" dedi. Cumhurbaşkanı da Veliaht Prensi Ş.M.b.Z. el-Naheyan ile buluşmuş(!).
Vala çok anlamayız ama Şeyhim gillerin gittiği ülkelerin ihya olduğunu biliriz.
Hem din kardeşiyiz; tarih, kültür birliğimiz vardır..
Zaten onlar da Çöl Türkleri’dir… Ehlen ve sehlen.. exî! Wallahul azim özlemişik!
4-MHP MYK üyesi Osmanağaoğlu, "Adım Adım 2023 İl İl Anadolu" programı kapsamında Batman'da; konuşmuş. “..terörle mücadelede 2 trilyon 240 milyar dolar masraf oldu... Batmanlı.. hemşerilerimiz ..güvenle yarına bakabilecek...” demiş!
Güzel ama dün yaptıkları; geriyor, endişelendiriyor hatta… Can çıkar, huy çıkmaz da. “Korxîrem babam korxîrem”