Korkaklık ve Cesaret
Korkaklık; güçsüzken konuştuğu güzellikleri, “güçlü anındaki hiddete” kurban etmektir.
Cesaret; ezici güce sahip olduğu halde “hiddet anında” nefsini kontrol etmektir.
Bu açıdan bakıldığında, kendine yasaların ötesinde sonsuz özgürlük tanıyan terör ve terörizm de korkaklık hareketidir. Çünkü imkân ve kabiliyetlerini, başkasının özgürlüklerini imhada kullanır. Bunların devlet ve yasaları da terörizme hizmet eder. Emperyalistlerin yaptıkları gibi.
Korkaklarda iftira, gasp ve talan var. En haksız durumlarda dahi kendilerini haklı bilenler de korkaklardır. Gece uykularından hortlarlar; korkarak, titreyerek; kan ter içinde bir müddet sonra kendilerine gelirler.
Tarih, bu korkaklarla doludur.
Kabil; kardeşi Habil’in haklılığından korktuğu için cinayet işledi. Nemrut ve Firavunlar; rüyaların tesiriyle zıvanadan çıktılar. Gündüz yaşadıkları endişeler, geceleri yaşadıkları karabasanların korkularıyla çılgınlıklar yaptılar, masum canlara kıydılar; soykırımlar yaptılar. Onlar hakka küfretmiş, “Allah da onların küfürlerini artırmıştır.”
Onlar, kendilerine zulmetmişler, Allah’ın kullarına zulmetmişler. Allah’ın Hududu’na zulmetmişlerdir. Bu yüzden, onlar da çağdaş şerikleri de gerçek korkaklardır.
Korkaklar; kaşı taraflarla, ötekilerle, heva ve heveslerine engel gördükleri kişilerle yüzleşemez; çözüm bulamazlar. Red ederler, inkar ederler. Aydınlıktan kaçar, karanlıklara sığınırlar. Tüm hesaplarını da oralarda yaparlar.
“Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar/ Rencide olur dide-i huffaş Ziya’dan” (Bî-kemal olanlar, ehl-i kemali çekemez/ Çünkü yarasanın gözü ışıktan rencide olur).
İsrail, korkakların asıdır. Bir çocuğa onlarca askerin saldırmaları; feryatlara kurşunla cevap vermeleri; dünyadaki şaibe, faiz, gayri meşru istihbari faaliyetler, kimseye güvenmemeleri, karartılara saldırmaları.. korkak ve korkuyla yaşadıklarının göstergesidir.
Dünya, korkakların olsa da bunun zevkini çıkarabilecekleri cesaret ve sünneti bulamazlar. Bu da endişe ve korkuyla yaşayanların bir azabıdır; bir müzmin hastalıklarıdır.
Haçlı ve Moğol istilalarında da korku hâkimdir. Uyguladıkları red-inkâr ve imha faaliyetleri bunun delilidir.
BM’nin “Beş Beyazı’nın” kullandıkları kararları, kuvvet, sermaye ve istihbaratları da korku kültürüne hizmet etmekte. Hayati olmayan bir özel hesapları uğruna harcadıkları milyarlar; dünyadaki fakirlik sınırını çözmeye yeterken; fakirlik sınırında yaşayan ülkelerin zenginliklerini talan etmeleri korkaklarının göstergeleridir.
“Bunlar uyanırsa…, ya aç kalırsak; kıt kaynaklar biterse…” diye korkuyorlar.
“Uyanırsa insan uyanır…; rızık veren Barî Hüda’dır; Allah’ın hazineleri tükenmez…” diyecek dilleri; görecek basiretleri yoktur!
Cesaret: Bu, peygamber yoludur. Karşılıksız sevdadır; sevdalıları üzerinden devam edegelmektedir.
Habil; katledileceğini bile bile, “..öldürmek için elimi kaldırmam” demişti. Adem; tek suç için 40 yıl feryatla tövbe etmişti.
Küfür, zulüm, azgınlık diyarlarına gidip en azgın zalimleri Hakk’a çağıran; sessiz çoğunluğun tercümanı olurken can veren de bu ruh ve zihniyettir.
Barış cesaret ister, savaş ise korku ve korkaklıktan beslenir!
Son yüzyıldır; en meşru haklarından mahrum edildikleri halde; öz yurtlarında garip yaşamak zorunda kaldıkları halde; emperyalizm ve yeli işbirlikçilerine karşı sulh ve barış hatta bir ortak yol arayanlar da yine bu mazlumlardır. Bu sahalardaki terör ve terörizm ise korkak mağrurlarındır.
Ataşe atıldığında bile imanının masumiyetini yaşamış olan öncüler cesurdur. Asa-yı Musa ve Zülfikar’ın konuştuğu cesaretti. Çağdaş zulmün korku saçtığı öz diyarlarından kaçıp sahillere vuran, dağ başlarında paralanan masum naaşlar, cesaret abideleridir ki zulüm ve zalimin yüzüne yüzüne tükürmüşler, helal etmedikleri dünyalarını doyumsuz gözlere terletmişlerdir.
Cezaret; masumiyettir; feragattir, güzellik için –gerekirse- zehir içmektir.
Fahr-ı Kâinat, cesur için; “hiddet anında kendine hâkim olandır” demiştir.
Esasen, cesaret imandır, iman da cesarettir. Çünkü “İman; inanı insan eder belki de dünyalara sultan eder. Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir!” Vesselam.
HİSSE:
1-Kadim kavramlar:
Keman-keş: Tîr-keş’le aynı anlamdadır. Ok çeken, okçu anlamına gelir. Tir: oktur. Zihtir: Yayı çeken başparmak incinmesin diye takılan yüzük. Çîle: yayın özel işlem(eziyet)lerle yapılan ipi. Kepaze: acemilerin okçulukta ustalaşmak için boş yayı çekip salma işlemi. Bu acemilere; “kepaze oldu..” denirdi.
2-Libya başbakanı Dibeybe; 5 başbakan yardımcısı, 14 bakan ve generalle Ankara’ya geldi. Dış siyaset için başarı; ümmet için umut verici.
Libya’nın mevcut kadrosu, İhvan(cılık)la(!?) suçlanıyor, suçlanacaktır. Türkiye’nin sonuna kadar bu kadroya sahip çıkması, iki taraf için de hayırlara vesile olacaktır.
Mısır’ın ıslahına da vesile olacaktır.
3-Covid virüsü, mutasyona uğrayarak renkten renge, kılıktan kılığa bürünüyor münafık! Tövbe ve dua edelim; zararsız şekle dönüşsün. Virüsler de şaşırabilir… Bu iş aşılarla zor gibi gözüküyor da!
4-İnsan; günde sekiz saat uyumak zorunda ama yaptığı ALGORİTMA ve DATA’lar 7/24 çalışabiliyor. Geleceğin bir tehdidi de bu “kendi elimizle ürettiklerimiz” olursa ne yapacağız? Xwedê merivan şaş neke..
5-Nefs-i emareme de yarıyor ama şu Montrö ve 104 …mekliyen …mirallerimin darbe bildirisinin ötesi artık lazım gibi. Cılkı çıkan yumurtadan civciv…!