Ayasofya’nın önemi
Ayasofya; Fatih’in armağanı, fethin mirası olan bir sembolü; tam bağımsızlığa giden yolun da mihenk taşlarındandır.
Çocukluğumuzdan beri; “Zincirler kırılsın! Ayasofya açılsın..” sloganı, Aksa/Filistin Mekteplerimizle ilgili sloganların paralelinde yürüye geldi.
Görünürde, Ayasofya fetihle beraber camiye çevrilen bir mabet olsa da tarihi sürecin yüklediği bir misyon vardır.
Ayasofya; dünya şehri ola gelen İstanbul’la beraber her macerayı yaşamış. Konstantinapolis, Ayasofya yapıldıktan sonra küresel bir gücün merkezi olmuş. Yüzyıllarca, Bizans’ın şatafatının merkezi, maneviyatının mabedi olmuş.
İstanbul’u payitaht yapanlar; bu mabetle övünmüş, Hıristiyan ümmeti kendine çağırmış, onlara minnet borcunu bu mabetle ödemişlerdir.
Haçlı kuvvetleri dahil doğu’ya sefere çıkan büyük ordular; kendi güçlerinin göstergesi olarak Ayasofya’ya zarar vermiş veya burayı kutsamışlardır.. Yüzyıllarca, dünyaya hükmeden bu şehri tek başına temsil eden tek abide, tek eser, tek mabettir Ayasofya.
Burada, Kur’an Zamanı’na kadar Tevrat ve Zebur yönlendirilmiş; bunların hatemi olan İncil ve İsa(a) sunulmuş.
Burada Nasaralı İsa(a)’nın kimliği ve ruhu Sezarlara kurban edilmiş. Kahir ekseriyeti Kur’an’daki tevhidi doğrulayan İznik konsüllerine(M.325) buradan Cahiliye Şirkinin Teslisi dayatılmış. Büyük Konstantin, buradan teslisi kabul etmeyen ruhbanları avlamış, kelleler almış; asgarî 1300 olan İncil nüshalarını, burada tezgahtan geçirmiş.. ve nihayet kurulan komplo burada “dörtayak” üstüne düşmüş ama bir daha aslına dönmemek üzere…
Bu yüzden burayı kaybeden, çok şey kaybetmiş; onu kazanan çok şeyler kazanmıştır. AB, ABD ve Rusya’nın işe dâhil olması bunun göstergesi değil mi?
Şahsen, Kurtuluş Savaşı(!) sonrasında Ankara’ya hâkim olan İngiliz Muhipler Cemiyeti Yarenlerinin, Batılı anlamda yaptıkları her değişimi isteyerek yaptıklarına inanmam ama ruh halleri, zihin yapıları ve maceralarının(!) hazırlık süreçlerinde verdikleri söz, yaptıkları hafi ahitler kendilerine başka bir şans bırakmıyordu.
“En küçük günahta bile küfre gidecek bir yol vardır. Küçük günahların her biri kalbe siyah lekeler vurur; zamanla karartır…” (R.N.) Bizimkiler de işte böylece mankurtlaştılar. Kolay yolu seçip, kendi halklarının, kültür ve inançlarının canına okudular. Kıbleyle beraber, hedef ve düşmanlarını da değiştirmiş oldular.
Yani Ayasofya’yı müzeye çevirenler, sıradan bir iş yapmadıklarını biliyorlardı. Seçtikleri hedef; Yerliye karşı olan kin ve nefretlerinin göstergesiydi.
Müslüman bir halkın Milli Kahramanı olmak; gözlerinin içine M.Ö. 2000’lerin heykellerini dikmek; emperyalist işgalcilerle değil, onların beylikleriyle (Yunan) savaşmak ve İstanbul’a konuşlanan Küresel güçlerle (İngiliz ve Fransız) uzlaşmak.. Emperyalistleri, “merak etmeyin buradayız…” dercesine İstanbul’dan anlaşmayla uğurlamak…!
Bu derde ne derler sizde? Ümmet buysa, bizler bu kadarsak; yarın Esed ve Hafterler de milli kahraman olurlarsa…! Bu derde ne diyecez! Hem bunların, petrol dışında müzeye çevirecekleri bir Ayasofyaları da yok! Kim anlayacak?
Bizim gibi yüz yıl sonra bile “değiştirme; değiştirmeyi teklif etme; dokunma..” yazılı tabletler görürlerse ya? Ne kadar da tanımsız şey… ve cisimler var İlahi!!
Çocukken öğretmişlerdi; “Kur’an’a dokunma… çarpar” diye! Geç dokunabilmiştim hem de ne endişelerle…
İlk cümlesini (Besmele) öğrendikten sonra anlamıştım: Evim; tarlam; kalem, sarsılmaz burcum; dünya ve ahiret reçetem; Sultan-ı Kainat’ın Ferman’ıdır O! Ruh ve zihnimizi çarpan; bizde yemlenip elde yumurtlayan zındıka ecinilermiş!
Ayasofya, dokunulan ilklerden olduğu için seviyorum… Şu açılışı hayli önemsiyorum. Varolsunlar..
Konuşan az olsa da gedik çoktan açıldı ve artık aslında her kes biliyor: Kral çıplak! Zincirleri kırmak mümkün! Biz varız, yerliyiz ve güçlüyüz! Maddi manevi kirletilmişiz, kirlenmişiz. Tarihimizde temizlik ve restorasyon farz. Zaten “Necasetten taharet..” de abdestin farzlarından ama endişem ya “cünüplük” sorunu da varsa??
Olsun.. Rabim temizlenmek için öyle sular yaratmış ki… “Sözü kısa kes; çünkü suyun kıymetini bilmeyen, suda yüzen balıktır wesselam!”(Mevlana).
GÜNDEM
1-Libya’da UMH’nin kazanması, ümmetin, yerlinin kazanması olacak. Türkiye ve meşru UMH’nin menfaatleri; “ABD, Rusya, AB, Mısır, Suud ve bunların finansörü BAE’nin menfaatleriyle” çatışıyor. Uzun bir savaşta, Türkiye’yi sersemletirler. Savaş hali ama yakalanmış olan diplomasi sınırları da sonuna kadar zorlanmalıdır.
2-Türkiye; Kürdistanî konularda, küresel güçlere ve istihbaratlarına hareket imkân ve kabiliyeti verecek entrümanları ortadan kaldırmalıdır. Silahlı kuvvetlerin imkân ve kabiliyeti konuşmalı ama emperyalistlerin ifsad için muhatap aldığı Kürdîstanî sorunların çözümünde; red ve inkarın ötesine geçmeli; kadim endişeleriyle, adalet, kadim kardeşlik ve hakkaniyet temelinde yüzleşmelidir.
Milli Şeflerin ve baraj sorunu olan zihniyetlerin çözümlerlini öncelemek, ilmi değil; emperyalist istihbaratlara iş ve fırsat çıkartır..