• DOLAR 34.663
  • EURO 36.344
  • ALTIN 2936.03
  • ...

Cumhursuz Cumhuriyet varislerinden biri; darbe geleneğinin tellalı oldu. Mazidiki darağacını hatırlattı, tehdit etti. Muhalefet ve iktidar cepheleri; saldırı ve savunma cephelerinden halka mesajlar verdi.

Malum ve gerekli tedbirler alındığında imkansız gibi gördüğümüz DARBE kelimesi; dahili ve harici müstevlilerce koordineli kullanılıyor.

İsrail; Türkiye’nin Mısır’da darbeye çalıştığını fısıldıyor. Türkiye’nin yasal olarak bulunduğu Libya’da; Sisi’yi daha etkin kullanma hesabında. Somali, Sudan ve Körfez Beyliklerinde de benzer taktikle, tefrika/fitne körükleniyor..

Türkiye’de darbe olabilir mi? Perşembenin gelişi, çarşambadan belliyse; evet.

Kim yapar? Halka rağmen var olan her kesim yapabilir.

Bu günün şartlarında darbe yapmak çok zor. Darbeci her çevre, şunu düşünür: “Meşgul olan emperyalist çevreden yeterli ilgiyi görememe; halk tarafından linç olma; başaramama; ağır cezalar alma..” Böyle bir durumda, darbe heveslilerinin alana inmeyeceği bir vakıa.

Darbe kavramı kimin işine yarıyor? Halkın dışında, her kese yaramakta. Baksanıza, muhalefet ve iktidar, her iki cephe de bundan memnun gibi. Konuşmaları, yapmaları, izah etmeleri gereken bir sürü söz ve vaatten eser yok. Onlar konuşmuyor; halk da hesap soramıyor..

Muhalefetin en büyük kazanımı; “Dindar Türkiye” diyen bir iktidarı; MHP’ye mecbur etme, tedrici olarak Kemalizm’in değerlerini yeniden sunma ve Erdoğan’ı; “Eski Türkiye’nin” değerleriyle mücadeleden alıp, bunlara karşı susma veya barışma sürecine koymalarıdır. Bu ciddi bir başarıdır.

Başarmazlarsa laf; başardıklarında da karşılarında çaresiz kaldıkları, her defasında sandığa gömüldükleri Erdoğan’ın işini bitirecekler. Aslında bir şey yapmaları da gerekmiyor. Halka sürü muamelesi yapacak; ret/inkârlar ve yasaklarla konuşacaklar. Böylece “On yılda on beş milyon genç… Az zamanda çok ve büyük işler… ve tabi ki Türküm, doğruyum, çalışkanım… Zaten Ne mutlu Türküm diyene! Nihayetinde de; “Geldi 23 Nisan…” bunların hepsi fazlasıyla olacak.

Halkın da o zaman zaten adam olması lazım.. Hem adam olmayanı, adam yapmayı bilirler...

Muhalefetin yapması gereken bir sürü iş; izah etmeleri gereken bir sürü söz var…

Sandığa, her defasında neden gömülüyorlar? Neden bir proje üretemiyorlar? Uzun yıllardır iktidar olmadıkları halde, neden halk hala kendilerinden korkuyor? Halkın inancı, töresi, gelenek ve başka değerleriyle barışabildiler mi? Neden belediyelerinde buldukları azıcık bir fırsatta bile değerlerle savaşıyor? Niçin inanca ve inanana cezalar kesiyorlar? İnandırıcı hangi projeleri vardır? Kendi tabanlarına verecekleri hesaplar kabarıyor ama hesabı ne zaman verecekler?

İkdidar cephesi de darbeden iş çıkardı. Hakkını teslim edelim ki; iktidarın birçok alanda başardığı işlerin kıyısından geçemeyecek bir muhalefet vardır. Kendileri de bunun farkında.  

Darbe söylentilerini, Türkiye gibi bir ülkede elbette hafife alamayız. İç ve dış şer ittifakı bu kadar musibete rağmen, zaman ve zemin bulabiliyorsa, fırsat kollayan bir kesim sürekli var anlamına geliyor ama iktidar da maksadı aşıyor gibi. Darbe varsa; savunma değil saldırının daha iyi olduğu aşikar.

İktidar şunları unutmadığımızı zinhar bilmeli: Tam da yeri gelmişken; Ayasofya hala açılmadı. Başörtü sorunu hala iktidarın inayetiyle yürüyor.

Cami yolundaki mazlumlar, hapislerde çürüyor. Anayasal düzene kasteden darbeciler, çete ve katillerin tahliyesi için özel yasalar çıkartılırken; muztazafların kanserlisi dahi zindanlarda şehid oldu, kimisi de ölümü beklemekte.

“Dindar Türkiye” vaatleri, sözden öteye geçemedi, hatta Kürt sorunu gibi o da rafa, sonra buzdolabına şimdilerde de yokmuş sayıldı gibi.

 İstanbul Sözleşmesi gibi değerleri linç eden, nesli bozan, aile yapısını dinamitleyen bir sözleşme, tüm ispat ve ısrarlara rağmen tüm tahribatıyla duruyor hatta korunuyor.

Ulusalcı/Kemalist Kürt cephesiyle izah edilmeyecek kadar hayati olan Kürt Sorunu; bölgede konuşlanan küresel istihbaratların her çeşit dahline rağmen,  yok sayılıyor. Mazlum ve kardeş halka hamilik yapacak imkân, kabiliyet, birikime rağmen “çatışma ve ayrıştırmayı” körükleyen namluların ucuna terk ediliyor.

ABD; Afganistan’da Taliban’la uzlaşma yolunu ararken; birçok AB ülkesi askerini çekmişken; Türk askeri, hala conilerin hesabına orda duruyor. Yahudi terörüne karşı sesimiz kesildi.

Hasılı kelam; Dünyanın her yerinde mantar gibi biten eşkıya yenildi amma ne eşkıya ne de mazlumların gözyaşı bitti. Çünkü dünya tekleşti.

“Eşkiya BİN’di BİR’e indi Hepsinin hakkından gelen Hepsinden daha zalim şimdi.” Wesselam.