Ortadoğu'da yarının tarihi
Sykes Picot Anlaşması(1916)’yla yüz yıl önce şekillendirilen Ortadoğu’daki hesaplar, ikinci yüzyılına girmeden çöktü. Aynı istihbaratlar; ikinci yüz yıl emperyalist hesapları güncellemek için vahyin topraklarına dadandı.
Kıt kaynakları tüketen emperyalistler; daha acımasız, daha da telaşlı.
Geçmiş yüzyılda, çoğunlukla kendi coğrafyalarında bizzat savaştılar. Bu tarz; zararlı ve akla ziyandı. Artık vahyin topraklarında, beylikler üzerinden vekâlet savaşı veriyorlar.
Savaştırdıkları beylikler; hamilerinden daha fazla ceza ve cinayetlere imza attı. Varlıklarının sebebi olarak bildikleri Haçlı’ya sadakat adına, evladı oldukları yerlilere; öz yurdunda gurbet yaşattı; öz vatanı, yaşanmaz hale getirip zindan ettiler.
Bu gün ümmeti yöneten iktidar ve rejimler de aynı güçlerin koordine ettiği yerli işbirlikçilerdir. Bunlar; tanımlayamadığımız “demokrasi, insan hakları, kanun ve yasaları..” dayattılar. Bu dayattıklarının sıhhatini kontrol için belli aralıklarla darbeler yaptırdılar, balans ayarları verdiler.
Bütün bunlara rağmen, hesapları tutmadı, kaynakları istedikleri gibi kontrol edemediler; ettiyseler de yeterli verimi alamadılar. Güttükleri halklar, vasilerini dinlemekten, hizaya getirilmekten bıktı… okuyup yetiştiler.
Emperyalistlerin yerli işbirlikçileri eliyle yaptıkları hinlik ve hilelerin her biri yüz tekrarla denendiği için, yerliler; bu hileleri ezberledi, yemedi, yutmadı.
Devran döndü, dolaştı galip ve mağluplar; kar ve zararlarıyla günümüze erdiler.
Ezilenler; haklıydı, yerliydi; bir ölürken, bin dirildiler. Ağır kayıplar verdiler ama yıkılmadılar. Bu diriliş ve direniş ruhları; dünyanın hakimlerini(!?) yeni alanlara itti. Ezenler; yeni taktikler denemeye mecbur oldular.
Öldürmede, işgalde, kıt kaynakları gasp etmede ve görüşme masalarında... geçmişte atalarımıza uyguladıkları tüm kanunsuzluk ve cinayetlerde; yeni tarz ve metotlara geçtiler.
Yarının tarihi; dün ve bu gün uygulanandan farklı bir şey olmayacak. Deneyecekleri tarz ve metotlar ne olursa olsun sonuç değişmiyor, kavramlar değişmiyor.
Fiillerinin sonucunda; yine işgal var, yine ölüm ve kaynakların talanı var. Kavramlar da aynı. “Savaş, katliam, sömürü, kanunsuzluk, işbirlikçi, hami ve vesayetçiler…”
…ve neslini tükettikleri Kızılderili Geronimo’nun deyimiyle; “beyaz adamın atları tükenmiyor; silahları, askerleri çok…”
İmam’ın deyimiyle; “…bu gün, ABD veya Rusya; her hangi bir İslam devletini işgal etse; bunları durdurmaya kimin gücü yeter? Yetmez! Madem durum böyledir; o halde, bunlarla savaşmaktan başka bir çaremiz yoktur… Taviz ve uzlaşma hainin sloganıdır”
Emperyalist Haçlılar ve yeli işbirlikçilerinin dün ve bu gün yaptıkları; yarın yapacaklarının teminatı olacaktır.
İşgalci Siyonist oluşumu asla desteksiz bırakmayacaklardır.
Son kullanma tarihleri bitse dahi işbirlikçilerini, yerlilere kurban etmeyeceklerdir. Yerlilerin iktidarı kaçınılmaz olsa dahi; ilah diye dayattıkları “demokrasi” denen ilahlarını yiyecekler; Frengistanlarda gözettikleri İnsan Haklarını, bizim ellerde; Esed ve Hafterlerin kanlı insaflarına terk edeceklerdir.
Ortadoğu’da kaynaklarımızı heba edecek, enerjimizi tüketecek uzun savaşların devamını isteyeceklerdir.
Rusya ve ABD; birbirlerin cinayetlerine engel olmayacak. “ayıptır, kınıyoruz…” diyerek; Cenevrelerdeki görüşme masalarına çekecek; bir birlerine zaman kazandıracaklar.
Ajandalarında tehdit olarak görülenleri, özellikle de İran ve Türkiye’nin ortak paydalarda buluşmalarını istemeyecekler.
Azınlık olan Şii Müslümanları; çoğunluk olan Sünni Müslümanlara hâkim kılmak isteyeceklerdir. Çünkü azınlığın çoğunluğa hâkimiyeti; -genellikle- “adalete, kardeşliğe ve istikrara” değil; “tahakküme, çatışmalara..” hizmet edecektir.
Çoğunluk olan Sünni kesimin antiemperyalist düşüncesini ateşleyebilecek, bunları ortak paydada buluşturabilecek yegâne güç olarak gözüken Türkiye’yi; mahalli ve yapay korkularıyla çatıştıracak; bölgesel ve küresel hedeflerini, sonuca gidemeyecek savaş ve çatışmalarda eritmek isteyeceklerdir.
Ölüm ve katliamları; duygusal ve insani yönden değil; matematiksel olarak okuyacak; gelecekte verecekleri ödül ve cezaların gerekçelerinden sayacaklardır. Saddam ve Esed gibi..
Tarihimiz; yüz yıldır; tekerrür ediyor ama ibret alamıyoruz. “İbret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?” hey hawar gundîno!! Wesselam!