“İktidar belki…” veya “Bu kadar da olmaz ki!”
28 Şubatların “akla, insanlığa; insanlığın biriktirdiği kültür ve medeniyete inat cahiliye Dönemi uygulamaları…” mevcut iktidarı getirdi.
Yani AK PARTİ’nin harcında; “değerlere saygılı, adil, aydınlık, müreffeh, gerilim ve çekişmesiz bir Türkiye” isteyen ezici sessiz çoğunluğun “duası, çağrısı ve çabası” vardır. Bunlar, yaşam ve bekasının en büyük güvencesiydi.
Yazacak çok şey var elbet. Karşı cephelerin/muhalefetin provokasyon, dayatma ve Bizans Oyunlarını yazmaya kitaplar yetmez ancak, bunları anlatmak da artık yetmeyecektir! Hafıza-i beşer nisyanla malûldür!
Nice zahmetlerle, her şeye rağmen iktidarı bu günlere taşıyan halk cephesindeki gelişmeleri; iman, iz’an ve vicdanın şahadetinde yazmaya çalışacağız.
Basında; iktidar kurmaylarının Sayın Cumhurbaşkanı’na sözlü ve yazılı sundukları raporlardan çokça bahsediliyor; detaylar, özetler sunuluyor, değerlendiriliyor.
Kör, duymaz hisseder. Ayı pençesiyle sağır olan da selamı dahi felaket tellallığına yorar.
Bizdeki meşhurdur: Ayıdan zor bela kurtulmuştur… Selam verenlerin dahi ayıdan bahsettiklerine inanıyor. Her söze; “Him? We go hirç? Haa! Hirç zalime!!” (…ayı zalimdir) der.
Mevcut durumun ahval-i şeraitine, elbette halk karar verecek.
Siyasette, özellikle de iktidar cephesinde çanlar çalıyor.
İktidar kurmayları, ciddi sorunların olduğunu raporlarla Sayın Cumhurbaşkanına aktarmış; aktarıyorlardır(!). Esasen, “sorun yok-muş” gibi yapılsa da büyük sorunların olduğu aşikar.
Parti tabanı; başlangıçtaki zaferlerin ardından gelen “kontrolsüz ortamın getirdiklerinden rahatsızdır; yeniden güven/güvenceler” istiyor.
Reis görsün veya görmesin -ki görmek zorundadır- iktidarın ekser muktedirleri, yangından mal kaçırma havasındadırlar. “Ne yaparsam kar, ne koparırsam kazanç” zihniyeti hakimdir.
Elini vicdanına koyan; dünün emeklerini düşünenler nerde?
Halkın, derdine derman diye gittiği kapılarda, “..vay gülüm! …gel keyfim!”
“Belki de uzanır/dinlenir de biraz soluklanırım” diye gittiği mirî mera ve çayırlarda hayretler var; belki talan var; vicdanı ciğeri sızlatan manzaralar var.
Şüpheye yer bırakmayacak şekilde “adam ve akraba kayırılıyor!”
Merhum Sakıp Ağa’nın, AK Parti’nin yargıya/adalete(!) tosladığı hazırlık dönemindeki sözlerini tekrarlayalım: “Vah! Vah! Vah benim memleketime! Vaa! Vaa! Vay… benim memleketime!”
Parti içinde birbirini kemiren çeteleri, sağır sultanlar bile konuşuyor.
Partiyi iktidara taşıyan ezici sessiz çoğunluk artık iki yorumda yoğunlaşmış.
*Bir kesim; “Reis, belki de bunları bilmiyor! Bilse seyirci kalır mı? Vicdan yoksa Reis ne yapsın ki? Hepsi kaydediliyor, not edilmiş; hepsinden hesap sorulacak! Yeni ve temiz bir yapı… geliyor…” demekte.
*Diğer bir kesim; bütün bu olanlardan sonra umutsuzdur. Artık işin çok zor düzeleceğine, hatta düzelmeyeceğine inanıyor. İlgililerin vahameti “görmediklerine, duymadıklarına veya görüp duymayı istemediklerine inanmıyor. “Bu kadar da olmaz ki!!” diyor ve demirleyecek emin liman; konacak yer(!) arıyor.
Zinhar bilinmeli; İmamoğlu veya CHP istanbul’u hak ederek kazanmadı! AK Parti de sebepsiz kaybetmedi, Billahi’l-Azîm!
Dersini aldı mı? Halk nazarından bakılırsa; zirveden taşra yapılarına kadar “Be’del Harabu’l Basra!”
AK Parti; kendinden çok Türkiye’ye lazımdır ama bu haliyle değil! “Kendini kınayan nefse andolsun!” Ferman’ı gereğince; tebdil-i mekan, tebdil-i ekabir için davranmalı!! Halka ve Hakk’a rağmen maldar/makamdar olanlarını, halkın ikna olacağı, göreceği bir şekilde sorgulamalı!
Muzır valiye(!?!) tekrar çoban keçesi giydirmeli amma artık “o kudrette adam” da kaldı mı? Bilmem ama Ömer böyle yapmıştı, Vallahi’l-Azim wesselam!
Osmanlı efsane ve destanının son demlerine hitap eden Ziya’nın dilince:
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın…?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın…?