• DOLAR 34.645
  • EURO 36.508
  • ALTIN 2931.547
  • ...

Bilindiği üzere Hizbullah Cemaati`nin geçen ay yayınladığı ‘Cemaat programı`, namı diğer manifesto, farklı çevrelerden farklı tepkilerle karşılanmıştı.

İnsanlığın selametini Bab-ı Ali`ye borçlu kılan kesimlerin ekranlara/manşetlere yansıyan telaş ve saptırmaları “Olacak o kadar”ı andırırken, tepkilerinin, üstlendikleri misyonla bağlantılı olması hasebiyle anlaşılır bir durumdu.

Derken PKK de Cemil Bayık`ın ağzından bir takım açıklamalar yaptı. Bayık`ın açıklamalarındaki kimi hususları irdelemeden önce şunu belirtmekte yarar vardır. Yapılan açıklamada, birçok konuda PKK`nin suçlayıcı, niyet okuyucu reflekslerinin öne çıktığı gerçeğine rağmen bunu şimdiye dek Hizbullah konusundaki en olumlu yaklaşımı olarak değerlendirmek mümkündür. Bu olumluluğu da son süreçte basın açıklamalarıyla ilham kaynağına dönüşen Öcalan`dan, PKK`nin mahrum bırakılmış olmasına bağlamak yanlış olmaz herhalde.

Gelelim Bayık`ın açıklamasının içeriğine.

* Bayık, açıklamasının başında Hizbullah manifestosunu, bölgede AKP ile Gülen cemaatinin iflası olarak yorumlayarak, bunların iflasından oluşan boşluğun doldurulması çabaları olarak yorumluyor.

İlginçtir ama, Bayık`ın saptaması, manifestoya tepkilerin ilham kaynağına dönüşen ve biraz da PKK`ye mesaj niyetiyle oluşan “Kurtuluş” cephesinin yılmaz neferlerinin “Taraf”lı bir yaklaşımla “KCK`nın tasfiyesiyle oluşan boşluğun Hizbullah tarafından doldurulmak üzere ayarlandığı” tezine verilmiş bir cevap olma özelliği taşıması, her şeyden önce “Kurtuluş” cephesine iman tazeleyen “Taraf”lı kesimi kelimenin tam anlamıyla şapa oturtuyor.

* Bununla beraber Bayık`ın, PKK`nin Hizbullah`a saldırmasıyla başlayan malum çatışma sürecine getirdiği yorum, aslında bir gerçeği ortaya koymak yerine topu taca atmak anlamına gelen çaresizliğin açık ifadesinden öteye geçemiyor. Bayık, PKK ile bugün için PKK`nin düşman bellediği yeni sürecin kimi aktörlerinin birbirlerine borçlu oldukları Hizbullah karşıtı söylemleri “belge” kabul etmekten hareketle “Hizbullah`ın, çatışmaları PKK başlattı” iddiasını eleştirerek, bunun doğruyu yansıtmadığını, bundan vazgeçilerek “öz eleştiriye” yönelinmesini salık veriyor. Bayık`ın bu meseleye eğilip kimseye nasip olmamış “belge”lere sığınması, Hizbullah`ın yaşanan çatışmaya dönük doyurucu medya ve mahkeme savunmaları çerçevesinde meseleye getirdiği doyurucu açıklamalar sonrası mütecaviz tarafın kim olduğuna dönük daha tutarlı, daha insaflı yaklaşımların kabul görmesinden duyulan kaygıyı giderme telaşından kaynaklanıyor.

Hizbullah`ın yer, zaman ve kişi adları vererek çatışmaların önüne geçme çabalarına PKK tarafı bugüne kadar hiçbir cevap vermedi.

Çatışmaların kıvılcımını oluşturan İdil`deki ilk PKK baskınına ilişkin Hizbullah`ın başından beri açıkladığı görüşme trafiğine bugüne kadar PKK`den hiçbir karşılık gelmedi. Ne oldu da İdil`de Hizbullah`a dönük ilk baskını yaptığını açıklayamadı.

Hizbullah`ın yönelttiği yüzlerce soruya verilen cevap bir tek kalıbın dışına çıkmadı: “Devlet kurdu, devlet saldırttı.”Bölge şartları itibariyle artık ihtimal dahilinde olmayan yeniden çatışma olasılığı karşısında “Eğer bize bir yönelimleri olmazsa…” şartını ortaya koyan Bayık, acaba Hizbullah`la irtibatlandırılan kurumlara dönük kendi mensuplarının son sürece sarkan sayısız saldırılarını nasıl görüyor? Bugün için esamesi okunmayan dünün “Yüksekova Demokratik Özerk Cumhuriyeti”ndeki vahşeti hangi “belge” kapsamında görüyor. Doğrusu merak etmemek elde değil.

* Diyor ki  Bayık, Hizbullah`ın o dönemde saldırması hem kendilerine hem de Kürt halkına büyük zarar vermiştir. Burada “Şark kurnazlığını” azıcık geride bırakan bir “Kandil kurnazlığını” bilmem sezinleyebildiniz mi? Mesela bu yargıyı şöyle düzeltsek; PKK`nin dayattığı çatışma ortamından hem PKK`nin kendisi, hem de Müslüman Kürt halkı büyük zarar görmüştür… PKK yöneticilerinin hoşuna gitmeyeceğini biliyoruz, ama gel gör ki realite bu yönde.

Bu meseleye şimdilik şu temenniyle virgül koyalım: Keşke çatışmaların ön hazırlıklarının yapıldığı dönemde Kürdistan dağlarına selam çakan Yalçın Küçükler, Bekaa müfettişliğine soyunan Perinçekler dile gelselerdi de, o dönemde yazılan karanlık senaryoları anlatma “gafletine” düşselerdi… O zaman belge nasıl olur, cümle alem görecekti.

* Hizbullah`ın manifestosunda Kürt meselesine yönelik yaklaşımını olumlu bulan Bayık, bunu yeni bir gelişim olarak görüp olumlu buluyor. Ancak bu olumluluğu da kendi deyimiyle “Kürt Özgürlük Hareketi”nin iradesinin tezahürü olarak görmesi oldukça garip kaçıyor. Elbette Kürt meselesine bakış, Hizbullah manifestosuyla ilk defa ama geç açıklığa kavuşmasının şaşı bakışların oluşmasındaki etkisi inkar edilemez. Ancak Hizbullah karşısında sadece “devlet kurdu” çerçevesini aşmayan sığ argümanları Hizbullah`ın tümü olarak zannetme zehabına kapılanların bunu yeni bir şeymiş gibi görmeye başlamaları, bu durumu kendi iradelerinin tezahürü olarak yorumlamaktan başka bir şansları da zaten kalmıyor.

* Ama her şeye rağmen PKK`nin bugüne kadar mağrur duruşu ve baştan sona hakaret ve hor görme alışkanlıklarıyla karşılaştırıldığında eksiklik ve çarpıtmalara rağmen bu mesaj daha olumlu bir durumu ortaya koymaktadır.

Tekrarlamış olmakta yarar var. Son süreçte görüşmeleri engellenen Öcalan, tekrar ilham etmeye başladığında PKK yöneticilerinin olumlu mesajları devam edecek mi acaba? Doğrusu merak ediyoruz.