Eş başkan mısın, eş katil misin?!
Tipik bir katil, hatta seri katil…
Unvanı tescilli, provokatörlüğü meşhur, bağlantıları malum, dört dörtlük bir yalancı…
Kimi zaman Türk solunun…
Kimi zaman Espinoza`nın “Beyaz atlı eş prensi” olsa da;
Yalanın çukurundan iftiranın zirvesine tırmanma başarısı göstermeyi iyi bilen birisi!
Tüm yalanları “Barış” üzerine kurulu, ama…
Bozuk olan ruh hali ile, kalabalıklar önünde böğürür;
Sarpa sarınca… Sanırsın ki ter çeşmesi!
Ardından… Bir sağa bir sola… Kıvır babam kıvır!
Evet. Tanıdınız siz onu.
Ekimin;
Altısında, eline tutuşturulan katliam bildirgesini okudu…
Yedisinde, vahşetin tadını çıkardı…
Sekizinde, hayal kırıklığı!
Dokuzunda, ortadan kaybolmuşken…
Onunda, boncuk boncuk döktüğü ecel terleriyle ahaliyi aldatan yalancı çobanı egale etti.
Tabii ki tanıdınız siz onu.
Siyaseti silaha borçlandıran…
Dağlının namlusunu siyasetin zeminine doğrultan…
Silahlar susarsa “Kafama sıkar giderim” felsefesinin sahibi.
Siyaseti yalan bilir, yalanı yaranma, yaranma üstünlüğünü iftira şampiyonluğunda arar.
Barış der, gözü kan arar. Tabut siyasetini iyi yapar. Kan akmazsa kuraklık siyaseti yapar.
Ağzı barışta, dili “Halkların kardeşliğinde”;
Ama gözü namluda, kulağı anaların kopacak feryadında.
Bir mermi patlasa da…
Bir tabut daha kaldırılsa da…
Bir ana ağlasa da “Tescilli katil” için yapacak siyaset alanı oluşsa.
Bak sevgili katil!
Son dönemde kimlerden feyiz aldın bilmiyorum!
İkide bir “Kendi arkadaşlarını bile infaz ettiler” tadında yeni bir bestenin solistliğine soyundun.
Tecah`ül arif yapıyormuşum gibi olmasın ama, suflörlerin kim acaba?!
Konsolosluk mu?
Malum lobiler mi?
Yoksa “Barış” lafını duyunca kendilerini jilet darbeleriyle derbeder eden kadim yoldaşların Türk Solu mu?
Matematik bilir misin sevgili katil?!
Gel istersen “İç infazların” integralini alalım. Tamam mı?
Yok yok… O kadar değil. Sadece dört işlem üzerinden gidelim.
Ne de olsa;
Kan ticaretiyle elde ettiğin servet…
Kurduğun paravan şirketler…
E tabii ki hesap kitap işleri. Topla, çıkar, çarp ve böl!
Hazır mısın sevgili katil?
Önce 8 Ekim 1998 tarihine uzanalım. Bu tarih, “Barış güvercini” serokunun Suriye`den çıkarıldığı tarihti değil mi?
Kedi fare oyunu falan fistan derken… Hani o meşhur “beynelmilel komployla” paketlenerek Türkiye`ye teslim edilmişti.
Ve gelsin itiraflar… Bini beş para etmeyen itirafları bir kenara bırakıp tekrar dört işleme dönelim.
Serokunun örgüt içi İÇ İNFAZLARLA ilgili verdiği rakamı biliyorsun, değil mi sevgili katil? Tamı tamına 15 BİN İÇ İNFAZ!
Bak şimdi sevgili katil!
Silahlı eylemlerin başladığı 1984 ile serokunun Suriye`den kovulma tarihi olan 1998 yılları arasındaki fark 14 Yıl.
Dur bakalım sevgili katil!
15 BİN iç infaz bölü 14 yıl kaç eder? Küsuratıyla beraber hemen söyleyelim; 1071,42!
Yani muhteşem “15 BİN İÇ İNFAZ ÖRGÜTÜNÜZ” düzenli bir şekilde her yıl ortalama 1071 kişiyi iç infaza tabi tutarak hamm etmiş!
Bu muhteşem rekoru aylara, haftalara hatta günlere göre dağılımını hesaplayalım mı sevgili katil?!
Bak sevgili katil!
Yıllık 1071,42 iç infaz sayısını 12 aya bölersen…
Ayda ortalama net 89,28 kişi İÇ İNFAZINIZA kurban gitmiş.
Bu sayı haftalık ortalama 21;
Günlük ise 3 kişiye tekabül eder.
Saatlere göre dağılım yaparsak, her sekiz saatte bir kişi Dehhak`ın arzularına kurban edilmiş.
Yani?
Yanisi şu: “Dünya İç İnfaz Şampiyonasının” hükmen galibisiniz.
Yani iç infazcısınız.
Yani katilsiniz.
Hatta seri katilsiniz!
Üstelik bu sayı sadece dağa özel. Ovadaki iç infazlar bunun dışında! Buna çoluk çocuk ayırımı yapmaksızın katlettiğiniz mazlum Kürt halkı dahil değil tabii ki.
Dur kaçma sevgili katil!
Hizbullah`ı iç infaz yapmakla suçladığın yere ve senin deyiminle “İç infazlardan” birine ayna tutacağız şimdi.
Ama peşin anlaşalım. Terlemek âdetindir, tamam. Kızarmak yok ama, oldu mu? Kızaracak yüzün varsa tabi…
Konuştuğun son yer Batman`dı değil mi? Orada bir Murat Kurtboğan vardı, dikkat çektiğin sözde iç infazlara.
İtiraflarından bildiğim kadarıyla Kurtboğan`ın ilk icraatı, gözaltında polisin teşvikiyle XX adlı PKK`lının gözaltındaki kız kardeşine tecavüz etmesiydi… Hem de defalarca!
Ve sen Batman`da o hezeyanlarını sıralarken belki de tecavüze uğrayan o kadın da seni izliyordu. Ya da babası, kardeşi vs!
Ve sen onların gözünün içine baka baka istihbarat muhbirini, aynı zamanda kendi sempatizanının tecavüzcüsünü sahiplenmek adına Hizbullah`a sataşacak kadar alçalmakta beis görmedin!
Tamam, Hizbullah düşmanlığını, bu düşmanlığın sana dayattığı ağır yalancılığını anlıyoruz, sevgili katil.
Peki ama, Hizbullah düşmanlığı maskesi altında seni doksanlı yılların istihbaratçı, Jitemci mütecaviz unsurlara sahiplenmeye sevk eden asıl neden ne ola ki?
Yoksa…?
Aklıma şu geldi, sevgili katil!
Süreçte “Barış” söylemlerinden, hele ki son açıklamalardan dolayı benzin sarardı. Öfke nöbetlerine tutuldun. Silah özlemini şebekeniz üzerinden gidermek için bin bir takla atan eskiden kalma devlet artıkları ile, tedhişçi Türk Solu ile aynı duygusal kırılmayı yaşadın.
Zaten sicilin Jitem bağlantısı ile malul!
Yoksa…? Ne iş, sevgili katil!
Ve katile sadece KATİL demekle yetinen sevgili hukuk devleti!
Bizzat hükümet sözcüsünün ağzından dökülen sözcükler;
“Süreci sabote eden…
Başta 6-7 Ekim olmak üzere…
Her türlü provokasyona doğrudan etkisi / katkısı olan bir şahıstır” tespiti!
Ardından da gereken adımları atmamakla sevgili katille aynı cürümlere ortak haline gelen çok kıymetli ve de sevgili hukuk devleti!
Katil katildir! Ama katile göz yummak resmen suçtur, fitnedir.
Fitne ise katletmekten beterdir.
Yani?
Katil suçludur. Katle seyirci kalmak, hukuki süreci başlatmaktan imtina etmek ise suçu suçla örtmektir, katli katmerleştirmektir.
Değil mi, çok adaletli hukuk devleti?!