• DOLAR 34.571
  • EURO 36.363
  • ALTIN 2918.34
  • ...

 ABD, daha önce Musul ve Irak`ın orta kısımlarını ele geçirip Bağdat`a yöneleceğini deklare eden IŞİD`e karşı Maliki`den gelen yardım çağrılarına kulak vermeyeceğini açıklarken, bu kez Kürdistan`a karşı taarruza geçen IŞİD`e karşı hava bombardımanı gerçekleştirmesi farklı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Irak, gerek stratejik konumu, gerekse de önemli bir petrol ülkesi olması, bu ülkeyi ABD nezdinde hep önemli kıldı.

Saddam`la ilişkilerin bozulmasının faturasının devasa bir işgal doğurması, Irak`a biçilen önemin sonucuydu. İşgal sonrası Irak`ta oluşturulmak istenen dengelerde ABD zaten hep ön plandaydı. Hatta ABD, atılan her adımda nefesini tüm grupların ensesinde hissettirmesi, tüm olumsuzluklara rağmen Irak`ın daima kendisi için sahip olduğu önemin sonucuydu. Ne var ki oluşturulan siyasi dengenin bugüne kadar Irak`a huzur getirememesi, etkili grupların artık birbirleriyle yaşadıkları kronikleşen sorunlarda ABD`ye rağmen hareket etmelerini beraberinde getirmişti. Bununla da kalmayan siyasal gruplar, giderek ABD`nin açık itirazlarına rağmen değişik politikalar geliştirmeye, geliştirdikleri politikalarda bölgesel partnerler bulup iş tutmaya başladılar.

Örneğin işgalin sancıları da dahil Irak`ın yaşadığı tüm sorunların şahsına münhasır kılındığı Nuri Maliki yönetimi, daha fazla İran`la iş tutmaya başladı.

Kürt yönetimi, gerek bağımsızlık konularında, gerekse dışarıya petrol satma konusunda ABD`ye rağmen hareket etmeye başladı ve bölgesel partner olarak Suriye konusunda ABD ile ters düşerek ilişkileri zedelenen Türkiye ile daha fazla iş tuttu.

Sünni Araplar ise, zaten başından beri yönetimde Şiilere alan açarak Irak`ı İran`a teslim etmekle suçladığı ABD ile hep sorun yaşadı ve daha ziyade İran-Şia karşıtı Suudi ve Körfez ülkeleri ile iş tutmaktaydı.

Bir stratejik çıkarım olarak ülkelerdeki farklı grupların kendi aralarında sorun yaşamaları, temelde ABD`nin de yerine göre destekleyip körüklediği bir politikadır. Böylece rekabet halinde olan gruplar destek arayışı çerçevesinde güçlü bir hamiye ihtiyaç duymakta ve hamilik rolü genelde ABD tarafından doldurulmaktadır. Dolayısıyla Irak içerisindeki farklı siyasal grupların yaşadıkları sorunlar genellikle Nuri Maliki`ye fatura edilse de ABD`nin iç anlaşmazlıklarda oynadığı rol hiçbir zaman görmezden gelinemez.

Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi bir türlü çözülemeyen ve giderek çatışma riskini daha fazla ön plana çıkarmaya başlayan iç sorunlar, siyasal grupları ABD`nin dışında farklı çareler bulma arayışına sevk etmeye başladı. Gruplar bir yandan farklı pozisyonlar alırken bir yandan da bölgesel partnerlere daha fazla yönelmeleri, ABD`nin öngördüğü hamilik rolünün zedelenmesini de beraberinde getirmekteydi ki, ABD`nin buna seyirci kalması, Irak`a biçtiği önem ilkesiyle hiç bağdaşmıyordu.

Aslına bakılırsa hem Şiilerin hem de Kürtlerin artık ABD`nin “önerilerine” kulak asmaması, ABD`nin bir şekilde yeni bir müdahalesini de kendisi açısından zorunlu hale getiriyordu. Nitekim IŞİD`in sürpriz bir şekilde Musul bölgesini ele geçirip Sünni bölgelerinin neredeyse tamamında kontrolü sağlaması, hem Irak hem de bölge için büyük bir sürpriz olmuştu.

Hem IŞİD`in hedef belirlemeleri, hem bu konuda yapılan tüm değerlendirmeler Irak`taki yeni sürprizin sadece iki taraf arasında yaşanacak çatışmalarla sınırlı olacağı yönündeydi. Açıkçası herkes IŞİD`in Bağdat`ı ve diğer büyük Şii kentlerini ne zaman alacağına odaklanmıştı. IŞİD`in Kürdistan`a yöneleceğine dair ihtimal neredeyse hiç dillendirilmemekteydi.

IŞİD hızlı bir şekilde yayılıp Bağdat`a doğru harekete geçerken Nuri Maliki`nin yaptığı uluslararası destek çağrısı, ABD açısından hamilik rolünün icrası yönünden ilk meyvesini vermişti. Lakin ABD, işlerin çatışmalarla çözülemeyeceğine dair yaptığı açıklama, ilk etapta bölgenin genelinde Maliki karşıtı kesimlerde IŞİD`in parlatılmasına ve süregiden tüm sorunların kaynağının Maliki olduğu yönünde bir “fikir panayırının” oluşmasına yol açtı.

Çok geçmeden IŞİD`in Şiiler tarafından durdurulması, bu kez IŞİD`in Kürdistan topraklarına yönelmesi şeklinde ikinci bir sürprizin yaşanmasına yol açtı.

IŞİD Kürt peşmergelerine oranla daha fazla donanımlıydı. Ağır silahlara sahip olması ise peşmergelerle yaşanan çatışmalarda ilk günlerde bazı bölgeleri ele geçirmesini daha da kolaylaştırmıştı.

Kürt yönetimi bir taraftan IŞİD saldırılarına karşı direnirken diğer taraftan da ABD başta olmak üzere uluslararası arenadan yardım talep etmesi, tıpkı Maliki`nin yaptığı yardım çağrısının ABD açısından yol açtığı durumun aynısının oluşmasına neden olmuştu.

Irak geneli üzerindeki “kurtarıcı” vasfı büyük oranda zedelenen ABD için artık amaç hasıl olmuş, hem Kürtleri hem de Şiileri IŞİD`den kurtarmak için niteliği tartışmalı olsa da bir manevra sergileme zamanı gelip çatmıştı. Nitekim IŞİD mevzilerine yönelik düzenlenen hava bombardımanları, Kürdistan`da coşkuyla karşılanmış, petrol satışı ve bağımsızlık konularında takındığı olumsuz tavırla imajı zedelenen ABD, bir anda “Kürtlerin kurtarıcısı” haline ge(tiri)lmişti!

Bu aşamadan sonra gerek petrol satışı, gerekse bağımsızlık konusunda Kürt yönetiminin ABD`ye rağmen artık adım atması imkânsız hale gelmiştir. Maliki`nin IŞİD`e karşı ABD`den yardım istemesi, Irak`ta “otoriter kişilik” olarak lanse edilen Nuri Maliki`nin elini oldukça zayıflattı. İç dengelerde ABD`yi bile artık takmayan Maliki, bir anda IŞİD karşısında ABD`den destek isteyecek bir konuma düşmüştü. Bu da, yeni Cumhurbaşkanı Fuad Masum`un Maliki yerine başbakanlık görevini başka bir isme vermesini kolaylaştırmış, Maliki`nin sürpriz bir şekilde pasifize edilmesine kapı aralamıştı. Öte yandan ABD`nin doğrudan desteğiyle Maliki`nin şimdilik başbakanlık mevkiinden uzaklaştırılması, Maliki`yi rüyalarında bile görmek istemeyen Sünni Arapların da ABD`ye borçlanması gibi bir oldu bittiyi beraberinde getirdi.

Musul müdahalesiyle IŞİD merkezli çokça tartışmalar yapıldı.

IŞİD mevzilerinin bombalanmasıyla beraber bu kez “ABD, önce neden seyirci kaldı, neden şimdi bombaladı?” şeklinde yoğun bir tartışma dalgası yaşanmaya başlandı.

Bu iki husus için çok değişik gerekçeler söylendi, katalog gerekçeler oluşturuldu. Acaba hangisi doğruydu?

Emperyal politikalarda önemli hadiseler zaten bir tek nedene indirgenemez. ABD`nin bazı oluşumlarla ilgisi varsa, veya bir yerlere müdahale etmişse, mutlaka bunun birden fazla nedeni-amacı vardır. Artık bir taşla tek kuş vurma dönemi geride kalmıştır. Emperyal politikalarda bir taşla birden fazla kuş vurmak esastır.

Dolayısıyla ilkin neden IŞİD`e seyirci kalındı, Kürt bölgesine ve Ezdilere yönelirken neden müdahale gereği duydu sorusuna birden çok cevap vermek çelişki değil, olması gerekendir.

Ama kanaatimce ana gerekçe olabilecek en önemli şey, ABD`nin “kurtarıcı” vasfını bir kez daha Irak`taki siyasal gruplara göstermek istemesidir. Bunun için Obama`nın New York Times Gazetesindeki mülakatta kullandığı şu ifadeler hayli dikkat çekicidir: “IŞİD Irak`ta yükselişe geçer geçmez hava saldırılarına hemen başlamadık. Çünkü böylesi bir müdahale Başbakan Nuri Maliki`nin üzerindeki baskıyı alırdı. Maliki ile diğer Şii yöneticileri şu şekilde düşünmeye cesaretlendirirdi:

“Aslına bakılırsa diğer kesimlerle uzlaşmak zorunda değiliz. Herhangi bir karara varmak zorunda değiliz.”

Irak`taki her gruba söylediğimiz şey şudur: “Sizlerle iş birliği yapmaya devam edeceğiz fakat bunu sizin yerinize yapmayacağız. İşleri kontrol altında tutmak için sahaya askerlerimizi göndermeyeceğiz. Uzlaşıya dayalı birleşik bir Irak Hükümetini kurmaya ve sürdürmeye istekli ve hazır olduğunuzu bize göstermeniz gerekecek.”

Obama`nın kullandığı son cümleye iyice dikkat edin. “Uzlaşmaya dayalı hükümet” söylem düzeyinde kalsa da Obama`nın sıkça tekrarladığı bir cümledir. Bunun için “istekli ve hazır olduğunuzu bize göstermeniz gerekecek” sözü ise, tek kelimeyle “hamiliğin” ısrarı ve bekasıdır.

Irak`ta yaşanan son karmaşada Kürtler zarar görmüştür, Şiiler zarar görmüştür, bu zarara sebep olan IŞİD ise kazançlı çıkmış değildir. Kim ne derse desin yaşanan son olaylar ABD`nin hamiliğinin pekişmesine yol açmıştır.

İlk elden oluşturulan kıskaç, ABD`ye “Kurtar bizi baba!” sonucunu doğurmuş, ABD ise bu vesileyle yeniden “Kurtarıcı baba” olma fırsatını yakalamıştır.

Bu nedenle Irak`ta yaşanan sıkıntıların ana sebeplerini Kürtlere, Sünnilere ya da Şiilere mal etmek yerine öncelikle ABD faktörüne dikkat edilmelidir.