• DOLAR 34.571
  • EURO 36.363
  • ALTIN 2918.34
  • ...

Geçen Çarşamba günü ABD Adana konsolosunun D.Bakır`da düzenlemeye yeltendiği sözde “İftar programı”, yiğit D.Bakır halkının sert tepkisiyle karşılaşmış, fitne iftarının berhava olması, kalbi azıcık insani duygulara açık olan herkesi sevindirmiştir.

ABD konsolosunun Müslüman halka hakaret anlamına gelen bu girişiminin şüphesiz ki birden çok sebepleri bulunmaktadır.

Evvela uzun zamandan beridir Kürt illeri üzerine yürütülen şeytani politikaların ana üssü kuşkusuz Adana konsolosluğudur. Kürt halkını Amerikan manyağı yapma politikalarının tümü bu konsolosluk üzerinden yürütülmektedir. Konsoloslukla içli dışlı olan kimi siyasi çevrelerin periyodik olarak ziyaret ettikleri bu konsolosluk, çalışanları vasıtasıyla aynı zamanda periyodik aralıklarla bölge turu düzenlemekte, konsolosluğa amade olan siyasi çevrelerin farklı aşamalarda ne tür tutum takınacakları ya da hangi aşamada hangi söylemlerle piyasaya çıkacakları gibi bir takım siyasal projeler bu konsolosluğun verdiği siyasi akılla şekillenmektedir.

Daha ziyade bölge halkının İslami duygularının iğdiş edilmesini hedefine koyan şeytani politikaların icra mekanına dönüşen bu konsolosluk, mübarek Ramazan ayını fırsat bilerek bir tür “Dine Karşı Din” prensibi üzerinden hareket ederek güya iftar yemeğiyle çirkin yüzünü şirin göstermeyi hedeflemiştir. İslami camialara karşı Amerikanvari düşünen malum siyasal çevrelerin son dönemde uyguladıkları “Dine Karşı Din” politikası göz önüne alındığında bunun konsoloslukla geliştirilen eş güdümü zaten ele vermektedir. Ondandır ki Amerikan konsolosunun organizasyonuna karşı gelişen tepki ilk önce konsolosluk stratejisine amade olmuş çapulculardan gelmiş, adeta manevi bir duyguyla şeytanın avukatlığına soyunmuşlardır.

Dünyanın her yerinde Amerikan karşıtı tepkileri kutsama geleneğinden geldiklerini iddia eden ulusalcı sol çevrelerin bu kez tam tersine Conileşen tepkilerde bulunmaları, oluşan göbek bağının ne derecede kalın hale geldiğini de ortaya koymuştur.

Şayet verilen doğal tepki İslami camialardan değil de sol gruplardan gelmiş olsaydı, inanıyorum ki kin kusan ulusalcı şizofren tiplerin çoğu yine de sevinçlerini gizlemeyeceklerdi. Ama tepki koyanların İslami kimliğe sahip olmaları, bilinçaltlarını esir alan İslam düşmanlığının Amerikancılaşmalarına cevaz vermesini beraberinde getirmiştir. Çünkü Amerika onlara öyle sağlam bir miras bahşetmiş ki, yeter ki İslam`dan ve İslami camialardan uzak dursunlar her türlü isteklerini karşılayacakları hususunda onları ikna etmiştir. Sıradan bir protestoya karşı bu denli Conileşip kendilerini “Ey vah! Gitti Kürdistan” telaşına sevketmeleri aslında debelendikleri zavallılık çukurunun derinliğini ele vermektedir. Diğer önemli bir husus da, aslında protestonun gerekçesini de oluşturan bir durum söz konusuydu. İsrail denen vahşi terör şebekesi, tüm ölümcül silahlarıyla savunmasız Gazze halkına ölüm yağdırıyorken ve aynı meydanda günlerdin İsrail terörü protesto ediliyorken terör hamisi olarak konsolosluğun sözde iftar yemeği vermeye yeltenmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur. Kimileri dudak bükse de protestonun farklı bir mecraya yönelmiş olmasının temel sebebi de siyonist katliama sponsorluk yapanların yeltenmeye çalıştıkları iftar işgüzarlığı olmuştur. Hem katliam yaptıracaksın, hem katliamı meşru savunma sayacaksın, hem de katliam protestolarının yapıldığı meydanda iftar vermeye geleceksin. Böylesini ancak “Büyük Şeytanlar” yapar ki, haklı tepkilerin bir anlığına galeyana dönüşmesinin sebebi de bu olmuştur.

Evet, kimileri cin çarpmışa benzese de asil D.Bakır halkı kendine yakışanı yapmıştır. Bunu yapmakla hem İslami hem insani duygu sahipleri nezdinde hak ettiği takdiri toplamıştır. Buna kem gözlerle bakan, karalamak için takla üstüne takla atan vicdan yoksunları da aynı şekilde endamlarını piyasaya sürmüşlerdir.

Takdire şayan D.Bakır halkı kendine yakışanı yaparak hakkıyla “Kahrolsun Amerika” demesini bilmiştir. Bunu derken belki de farkında olmayarak kahrolması gereken açık-gizli tüm Amerikancıları kahretmiştir. Tebrikler D.Bakır halkı.

GAZZE`NİN YALNIZLIĞI

Gazze ateş altında… Gazze kan, barut kokmakta… Dahası, Gazze yalnızlık ve ihanet girdabında!

Siyonist terörün ilk saldırısı değildir bu, son saldırısı da olmayacak! Gavuristan ve hatta Nifakistan`ın tüm desteği siyonist terörden yana. Oysa Gazze yalnız, Gazze tek başına direnmekte!

Geride kalan saldırı dalgalarında en azında İslam aleminden, Araplardan, siyasi çevrelerden, bir kısım uluslararası kuruluşlardan yetersiz olsa da tepkiler yükselebiliyordu. Oysa halen süren saldırılar, israil`in bugüne kadar karşılaştığı en tepkisiz saldırılar olarak tarihe geçecektir.

Nedeni mi? Arap Baharı, israil Baharı`na dönüşmüştür de ondan. Gazze`ye ulaşan lojistik hatların çoğu sabote edildi de ondan. Arap kralları yepyeni bir “meşruiyyet zemini” buldular da ondan. Çatışma alanları gereğinden fazla yayıldı da ondan.

Arap ihaneti meşhurdur. Arap krallar kendi tebaalarına karşı meşruiyet zemini olarak hep Filistin`e desteği ya da İsrail karşıtlığını kullanarak bugünlere geldiler. Dolayısıyla israil katliamlarına karşı göstermelik de olsa zaman zaman seslerini yükseltmek zorunda kalabiliyorlardı.

Oysa şimdi durum çok farklı. “Meşruiyyet zemini” olarak israil karşıtlığındaki ikiyüzlülükleri deşifre oldu. Deşifre ile eş zamanlı olarak farklı bir düşman, farklı bir “meşruiyyet zemini” ile piyasaya çıktılar.

Öyle ya, destek çıkmaları gereken bir Filistin vardı, düşman olarak da israil ve siyonist yayılmacılık vardı. Kamuoyu bunun üzerinden motorize ediliyordu.

Nitekim “İsrail Baharı” kapıya dayandı. Artık yeni düşman İran, yeni yayılmacı emel ise Şiilik olarak tedavüle sokuldu. Arap krallar kendi kamuoylarındaki algıları değiştirdiler. Siyonizm üzerinden sürdürdükleri çelişkileri şu an mezhep çelişkileriyle sürdürüyorlar. Kendilerine göre İran ve Şiilik, Sünni Arap dünyasını yıkmayı hedefleyen asıl düşmandır. Bundan dolayı söz konusu İran veya Şiiler olunca milyar dolarlar dökülmekte, delifişekler piyasaya sürülmekte, Sünni refleks üzerinden varlıklarının meşruiyyet zeminini sağlamlaştırmaya çalıştırmaktadırlar. Birinci düşman İran veya Şiilik olunca, haliyle Filistin`in mazlumiyeti de, israil vahşeti de artık kendilerini çok da ilgilendirmemektedir. Bu nedenledir ki mezhep çatışmalarına, Suriye`ye, Irak`a verdikleri önemin binde birini dahi Filistin`e vermemektedirler. Mezhepsel gerilim ve çatışmalar için milyar dolarlar Irak ve Suriye sahasına akıtılırken Filistin`e metelik dahi göndermemektedirler. Kendi kamuoylarının dikkatini Irak`a, Suriye`ye yöneltmeyi başarmışlar iken, israil`in Hamas ve diğer İslami direniş gruplarının kökünü kazıma temennilerini maddi kolaylıklarla süsleme yoluna gitmekte, siyonist katliamlardan çıkacak “müjdeli habere” odaklanmış bulunmaktadırlar.

Sadece bu mu? Hamas`ı siyasi destek vaadleriyle eski destekleyicisi müttefiklerinden koparanlar, artık siyasi destekten de imtina ediyorlar. Hal böyle olunca da ölüm sessizliği siyonist füzeler kadar Gazzelinin bağrında derin yaralar açıyor.

Gazze direniyor. Gazze insanlığın vicdanını test ediyor. Oysa vicdanlar ölüm sessizliğinde. Vicdanı sızlayan, ses vermeye çalışanlar da ne yazık ki çoğu yerlerde Gazzeli gibi ayırımcılığa tabi tutuluyor, sesleri kısılmaya çalışılıyor. Ve açılan insanlık testi sınavında ne yazık ki kazanmak için değil kaybetmek için insanlık adeta çırpınıyor.

Gazze hayat mücadelesi verirken insanlık ölüm mücadelesini önde götürüyor.