• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Bazen politikalar iflas edince ilk yansıması, ortak hareket eden politik aktörlerin birbirine düşmesi oluyor. Aktörler birbirine düşünce birlikte imal ettikleri sorunları bu kez birbirlerine karşı kullanma yarışına girebiliyorlar.

Dostlar grubunun Suriye politikasında yaşadıkları iflas, tam da böyle bir sonuç ortaya çıkardı. Hatta şu an Türkiye`de yaşananlar ve Türkiye ile ilgili ortaya atılan iddialar ayrıca Suriye politikasının bir yansıması olarak öne çıkarken en fazla müdahil olan ülkenin en fazla etkilenen ülkeler haline geldiği gerçeği de gözlerden kaçmamaktadır.

Aslında en fazla müdahil olan sadece Türkiye değildi tabii. Katar ve Suudi krallığı, müdahillikte Türkiye ile adeta yarışır durumdaydılar.

Katar, yumuşak kral darbesi ile bunun iç yansımasını yaşayarak kıyıya yanaştı. Suudi halen en aktif müdahil konumunda ve büyük ihtimalle bunun krallık tahtına yansımalarını en ağır şekilde yaşayacak ülke olarak şu an uzatmaları oynuyor.

Türkiye ise iflasla biten müdahalenin şu an en acı sonuçlarıyla baş başa kalmış durumdadır.  Bir yandan El Kaide ile bağlantı kurarak desteklediği iddiaları ile uluslar arası kamuoyunda sıkıştırılmak isteniyor. Bir yandan da Cenevre-2 arefesinde müzakere ve barış söylemlerinin öne çıktığı bir esnada MİT kontrolünde Suriye`ye silah yüklü olduğu iddia edilen TIR akışlarının deşifre edilmesiyle savaş kışkırtıcısı ülke konumuna düşürülmek isteniyor.

Adına ister “El Kaide bağlantılı örgütler” deyin, isterse farklı vasıflarla niteleyin Suriye sahasında ortaya çıkan bu tür örgütler, sadece Türkiye`nin kendi özverili çabalarının sonucu değildir. İlk etapta Esad gitsin temennileriyle sahaya silah ve mühimmat akışı konusunda elbirliğiyle hareket eden tüm ülkeler oluşan tabloda büyük katkıları olmuştur. Suriye sahasına ilk etapta yerleşmeye başlayan “El Kaide bağlantılı” olduğu iddia edilen örgütler için şöyle bir plan düşünülüyordu: Esad yönetimi zayıflatılsın, sonra icaplarına bakarız! Ancak hedeflenen politikalar tutmayınca Esad gitmediği gibi, “icaplarına bakacakları” örgütler de gelişerek güçlendiler ve artık icaplarına bakılamaz hale geldiler.

Yaşanan politik ve askeri başarısızlık, Dostlar grubunu farklı saflaşmalara ittiği gibi, itişip kalkışan Dostlar bu kez birbirini suçlamaya başladı. Saflaşmalar ve saflaşma alanları büyüdükçe suçlamaların dozajı da artmaya başladı. Şu an gelinen noktada piyasada en fazla değer kazanan suçlama türü ise, “El Kaide`ye destek vermek” suçlamasına dönüştü.

El Kaide ile bağlantılandırılan gruplar birden fazladır. Farklı ülkelerin farklı gruplarla bağlantısı da halen sürmektedir. Dolayısıyla bu konuda yanlış yapan sadece Türkiye değildir. Ancak silah akışının hala sürmesi, uluslar arası arenada tarafların birbirlerini daha fazla sıkıştırmak için kullandıkları birer araç olarak değerini korumaktadır.

Dikkat ederseniz son zamanlarda Suriye`de gündem daha ziyade şehirlere atıldığı söylenen “varil bombaları” ise de muhalif gruplar arasında yaşanan çatışmalar ve bu çatışmalarda yaşanan can kayıpları hiç de “varil bombalarından” az değildir. Muhalif grupların kendi aralarında çatışmaya tutuşmalarının bir nedeni kendi aralarındaki ihtilafları olsa da en büyük nedeni, bunları kontrol eden Dostlar ligindeki ülkelerin kendi aralarında düştükleri derin ihtilaflardır. Müdahil ülkeler arasındaki ihtilaflar derinleştikçe bu durum kendi kontrollerindeki muhalif gruplara yansımakta ve çatışmaların dozajı buna göre ayarlanmaktadır.

“Esrarengiz yük” taşıyan MİT tırlarını, “Paralel baskın” yapılıyor diye temize çıkarma zorunluluğumuz bulunmamaktadır. Ancak esrarengiz yük taşıdığı halde ABD-israil nezdinde taltif gören başka ülkelerin TIR`larının olduğunu da bilmek zorundayız. Bunların başında da ucu israile dayanan Suudi sevkiyatları olduğunu belirtmiş olalım. Açıkçası her ülke kendi kontrolündeki gruplara silah sevkiyatı yapıyor ve sahadaki gruplar üzerinden vahşi bir insiyatif mücadelesi veriyorlar. Belki de Türkiye`den daha fazla sevkiyat yapan İsrail bağlantılı Suudi eksenine alkış tutanlar Türkiye sevkiyatlarını “El Kaide bağlantısı” ile ilişkilendirip uluslar arası arenada Türkiye`yi sıkıştırmaya çabalarken, Türkiye`nin buna karşın daha ziyade kamuoyunun alıcılarıyla oynayarak müdahalesini “insani” zemine oturtması şeklinde bir savunma mekanizmasına yöneldiği müşahade edilmektedir.

Suriye`deki insani mağduriyet karelerinin sıklıkla Türk basınına yansıtılması, insanların soğuktan donarak öldüğü veya açlıktan kedi-köpek eti yemek zorunda kaldığı şeklindeki haberler, yıkımın ortasındaki Suriye`de her an karşılaşılabilecek türden manzaralar olsa da, bunlar üzerinden “Paralel yapıya” yüklenerek TIR akışının zorunluluğuna işaret edilmesi, İsrail-Suudi ekseninin ithamları karşısında kamuoyunu etkilemeye dönük bir strateji olarak öne çıkmaktadır.

Şu an hakim olunan gruplar üzerinden eski Dostlar`ın Suriye üzerinde hesaplaşmaya dönüşen politikaları, son sürat devam ederken belki de son süreçte üzerinde ittifak ettikleri tek konu, Suriye`den sızan işkence fotoları üzerinde ittifak etmiş olmalarıdır. İşkence fotoları ile iki taraf da kamuoyunu Esad zulmüne kilitlerlerken grupları birbirine kırdırmak şeklinde süren kendi aralarındaki mücadeleleri dikkatlerden kaçırma telaşı, şimdilik bu metotla kamuoyunun dikkatlerinden kaçırılabilmektedir.

Hatırlarsanız Hizbullah`ın Suriye sahasına fiili müdahalesi gerçekleştiğinde tüm Dostlar bunu mahkum etmiş, daha fazla Suriyeli sivilin kanının atılan bu adımla akıtıldığını hep söylemişlerdi. Hizbullah`ı attığı o adımından dolayı ortaklaşa mahkum edenlerin şu an Suriye`de muhalif grupları çatıştırarak insiyatif ede etme çabaları göz önüne alındığında, durumun Hizbullah`ın müdahalesinden çok daha fazla bir zayiat tablosuna tekabül ettiği rahatlıkla gözlenebilir.