• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Geçtiğimiz 2 Kasım`da işlenen bir cinayet halen aydınlatılmayı beklerken olayın başından beri takındığı şüpheli tavırlarıyla dikkatleri üzerine çeken Batman Emniyeti`nin bir HÜDA PAR üyesini ihdas ettiği “Gizli Tanık” maharetiyle tutuklatarak olayın faili olarak göstermesi, BDP ile ortak girişilen provokasyonun “Büyük ortağı” olduğunun resmi kanıtı olmuştur.

Aylardır HÜDA PAR ve İslami STK`lara yönelen pervasızca saldırılarla ilgili herkes şu soruyu tekrarlayıp durmuştur:

Yapılan yüzlerce saldırıya rağmen nasıl olur da polis, bu saldırganların tek bir tanesini bile bulmuyor? Veya bulmak için tek bir çaba bile harcamıyor?

Doğrusu polisin süregelen ketum durumu aslında merak edilen sorunun da bir numaralı cevabını teşkil ediyordu.

Ancak Batman`da polisin HÜDA PAR`a karşı kimi BDP`lilerle ortaklaşa yürüttüğü komplonun “Gizli Tanık” marifetine havale edilerek sürdürülmeye çalışılması, karanlıkta kalan diğer bütün sorulara da cevap teşkil etmiştir.

Silahlı saldırının gerçekleşmesinden dakikalar sonra istihbarat teşkilatları tarafından parsellenen PKK medyası ve kimi BDP`lilerin hep bir ağızdan HÜDA PAR`ı suçlaması valilik ve Emniyetin açıklamalarıyla desteklenerek kirli ilişkilere açıkça ayna tutmuştur.

Elbette bu ilişki, sadece Batman komplosuyla sınırlı bir ilişki değildir. Aylardır süren saldırı furyasına karşı bölgedeki Emniyet birimlerinin ketum kalmış olması, tepkilere rağmen hiçbir BDP`linin herhangi bir açıklamada bulunmamış olması, çokça arzuladıkları fiili bir çatışmanın gerçekleşmemiş olmasındandı. Nihayet çokça arzuladıkları çatışma zeminini oluşturma gayretlerinin Polis-BDP ikilisinin komplosuyla bir kişinin ölümüne yol açması, ikilinin Batman`a birlikte yoğunlaşmasını beraberinde getirmiş ve iki taraf da sözbirliği etmişçesine HÜDA PAR`ı suçlu gösterme yarışına başlamışlardır. Yine polis-BDP kirli dayanışması bariz bir işbirliğini beraberinde getirmiş, BDP`lilerin ağzından HÜDA PAR suçlu ilan edilerek fail peydahlama yönünde Batman polisinin eli güçlendirilmiş ve ihdas edilen “GİZLİ TANIK” marifetiyle polis, açıkça komplo girişimini sürdürmüş bulunmaktadır.

Batman olayı hem Emniyet içerisindeki karanlık hücreler açısından hem de BDP açısından beraberinde iki ayrı sonuç getirmiştir.

Batman Emniyeti`nin ortaya koyduğu provokatif tavır aslında bölgenin birçok yerinde Emniyet bünyesindeki aktif hücrelerin karanlık oyunlarının neredeyse tümüne ışık tutmuştur.

Provokasyon ve iç çatışmaları körükleme vazifesi yürüttüğü açık olan Emniyet bünyesindeki derin hücreler, aslında aylardır bölgenin farklı yerleşim birimlerinde başta HÜDA PAR temsilcilikleri olmak üzere İslami STK`lara yönelen PKK`nin çeteci yapılanması YDGH saldırılarının arkasındaki asıl odak olduğunu Batman komplosu ile ortaya koymuştur.

Emniyetin karanlık hücreleri komplo oyunlarını bu denli açıktan oynarken BDP içerisinde inisiyatifi eline geçiren grupların da aslında bu karanlık yapıyla eşgüdümlü hareket ettiği gerçeği ortaya çıkmıştır. Özellikle bir polis projesi olarak beliren YDGH çetesinin saldırgan tavırlarının polis teşkilatının gözleri önünde cereyan etmesi ve halkın canına malına kastederek yürüttüğü yağma faaliyetlerinin görmezden gelinmesi, bu gençlik yapılanmasının tümüyle polis tarafından kontrol edildiğinin ispatı olmuştur.

Yürütülen KCK operasyonlarıyla BDP kadrolarının önemli bir kısmı tasfiye edilirken MİT ve Emniyet istihbaratının besleyip palazlandırdığı sızma kadroların önü açılmış ve BDP teşkilatlarının köşe taşları haline getirilmişlerdir.

İşte BDP`nin büyük umutlar bağladığı YDGH çetesinin oluşum süreci ve harekete geçirilmesi, tamamen bu kirli işbirliğinin sonucunda gerçekleşmiştir.

Peki, Emniyet teşkilatındaki bu karanlık hücreyi kim motive ediyor veya bu çete kimlerden oluşuyor? Daha da önemlisi nasıl hareket ediyorlar? Kimlerle bağlantılı şekilde provokasyon senaryolarını uygulamaya koyuyorlar? Neyi hedefliyorlar?

Aslında bu karanlık ekibin Batman`da gerçekleştirdiği derin provokasyonu şimdilik “Gizli Tanık” programıyla perdelemeye çalışması, Ergenekon veya KCK operasyonlarından aşina olduğumuz tanıdık huylarını görmemizi sağlamaktadır. Önceki yazılarımızda “TopSakal Çetesi” diye irdelediğimiz bu ekibin eskiden beri bölgedeki İslami STK`lara karşı periyodik aralıklarla huysuzluk göstererek operasyonel faaliyetler yürüttüğünü biliyoruz. Elazığ`daki İhya Der komplosundan tutun Mustazaf-Der`in kapatılması kararına kadar geçen sürede cereyan eden operasyonlar silsilesinin tümünün altında yatan bu kirli el, Emniyet teşkilatını parmaklarında oynatan bu çeteden başkası değildir.

Düşünebiliyor musunuz, kendilerine yakın herhangi bir kuruma yönelen bir saldırıyı en geç 24 saatte “aydınlatan” ve bu amaçla her seferinde onlarca kişiyi derdest eden bu yapı, nedense HÜDA PAR ve İslami STK`lara yönelen yüzlerce saldırının faillerini büyük bir titizlikle korumada nam salmıştır.

Gerekçeleri ise oldukça net! Bunlar PKK`den daha tehlikeli ve ne pahasına olursa olsun önleri kesilmelidir! Aslında bu gerekçe, hangi siyon odağının ajandası ise ilham aldıkları Pir`lerinin bizzat ağzından dökülüp kutsal emirname şeklinde kendilerine iletilmiş olması daha da manidardır.

KCK operasyonları sırasında MİT sızmalarını özellikle hedefe koyarak deşifre etmeyi amaç edinen “TopSakal” çetesine karşı hükümet ve MİT cenahından yükselen tepkilere karşın TopSakallar, farklı bir yöntem izleyerek kendi sızmalarını gerçekleştirip organize etme yoluna koyuldular. Böylece MİT sızmalarına karşı alternatif sızma ordusunu oluşturarak MİT ve hükümete kafa tutma taktiğini geliştirdiler.

Batman`daki hadisede kimi BDP`lilerin daha ilk dakikalarda provokasyonun üzerine balıklama atlamaları, cinayetle kesinlikle ilişkili olan Emniyet`teki “TopSakal Çetesi” ile geliştirilen kirli ilişkilerin bir sonucuydu. Hedef HÜDA PAR`dı ve okyanusların derinliklerinden alınan “Ne olursa olsun engellenmeli” düsturunun iki tarafça Batman`da sahnelenmesini beraberinde getirmişti.

Meselenin BDP`lilerin ağzından hemen HÜDA PAR ile AK Parti`nin genel başkanlar düzeyinde görüşmüş olmalarına bağlanması ise hem zamanlamayı hem de iki tarafın da HÜDA PAR`la beraber AK Parti`yi yıpratma hedefinde birleştiklerini gözler önüne sermiştir. Dolayısıyla bu tezgâh aynı zamanda Başbakan`ın HÜDA PAR yöneticileriyle görüşmesinden iki tarafın da duyduğu korkunun provokasyona dönüştürülmesi şeklinde karşılık bulmuştur.

Batıdaki şehirlerde özellikle Gezi üzerinden AK Parti`ye karşı konumlanan TopSakal çetesi ve bilumum türevleri, Kürt illerinde de HÜDA PAR`a karşı konumlanmış vaziyettedir. Çete, Batı illerinde AK Parti`ye karşı CHP`den yana saf tutarken Kürt illerinde de HÜDA PAR`a karşı BDP/YDGH üzerinden saf bağlamış durumdadır.

Gerçeği söylemek gerekirse BDP`lilerin malum şahinleri bu çeteye esir düşüp daha ilk dakikalarda provokasyona malzeme olmamış olsalardı, belki de ilerde kendilerini daha kötü vuracak bu çetenin derin tezgâhı tüm çıplaklığıyla ortaya konulabilecekti. Ancak BDP ve KCK, yaptıkları çıkışlarla aslında kendi içlerindeki çete bağlantılı unsurların oyununa alet olmayı seçtiler. Ve kim bilir daha nice Ömer Güney`lere diyet ödemek zorunda kalacakları bir ortamı peşinen kabullenmiş oldular.

İşin bundan sonrası ise hükümetin sorumluluğunda bulunmaktadır. 7 Şubat komplosunun mimarları, şu anda polis olmaları hasebiyle devletin ve Emniyet teşkilatının tüm olanaklarını kullanarak bariz bir çetecilik faaliyeti yürütmektedirler. PKK`den devşirdikleri YDGH namındaki çeteci yapılanma eliyle bölgedeki tüm kirli operasyonları bizzat yönetmektedirler.

Amaçları bellidir ve değişik hedeflere kilitlenmiş durumdadırlar. Kaos ve çatışma ortamı oluşturarak Emniyet teşkilatının iş göremeyecek kadar bir zafiyet sergilediğini hükümete kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Böylece merkezden taşraya şutlanmak suretiyle bir tür kızağa alınmış kendi elemanlarının yeniden kilit konumlara getirilerek Emniyet teşkilatını bir bütün olarak ele almak istemektedirler.

BDP-TopSakal çetesini aynı noktada buluşturan diğer bir neden de şudur:

İki taraf da çözüm sürecinin bozulmasını gönülden arzulamaktadır. Ne var ki her iki taraf da süreci bozma faturasının altından kalkamayacaklarının bilincindedir ve bu faturayı yükleyecek başka bir aktör arayışındadırlar. HÜDA PAR ve İslami STK`ları hedefe koymuş olmalarının bir sebebi de faturayı yükleyecekleri başka bir fail arama çabalarıdır.

Aslında hep dillendirilen “Fırat`ın doğusundaki Ergenekon`dan” ziyade şu an bölgede Ergenekon`un misyonunu yeniden icra eden grup, kesinlikle hükümete de 7 Şubat komplosu kurmuş bu TopSakal çetesinden başkası değildir.

Bölgede devlet ve hükümet otoritesinden bahsedilecekse bu çetenin “HÜDA PAR`ın önü alınmalı” direktifini siyonist ajandalardan naklen kendi Pir`lerinden alarak kaos ve çatışmalara yeltenmeleri engellenmekle kalınmamalı, kendilerini devlet üstü gören bu çeteden mutlaka giriştikleri kirli icraatların hesabı sorulmalıdır.