• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

            Bir zamanlar PKK`nin Kürt toplumunun kendilerine taraftar olması için ilginç bazı tespit ve teşhislerini dinler/okurduk.

 

            Onlar göre; Kürtler kendilerine baskı kuranlara taraf oluyordu. Yani rejim bu güne kadar toplumdaki taraftarlarını, onların üzerlerine kurdukları baskı sayesinde elde etmişti. Korku unsuru, Kürtlerin taraf belirleyiciliğinde önemli rol oynuyordu ve genellikle bu baskıyı, şiddeti ve dolayısıyla korkuyu oluşturan tarafın lehinde oluyordu.

 

            Yani rejimin kolluk kuvvetleri, Kürtlere baskı ve şiddet uyguladığı sürece, Devlet önemli bir taraftar kitleye sahipti. Köylere gelen askerler, kadın ve erkekleri meydanda toplayıp, olmadık hakaretler yaptıkları, dayak attıkları, gözaltına aldıklarını işkenceden geçirdikleri, hatta ve hatta muhtarlarına insan dışkısı yedirdikleri sürece, Kürt toplumu onlardan yana tavır almıştır.

 

            Bunun tarihsel zemini de var. Mesela rejimin kıyımdan geçirdiği ve tarihe “Dersim Katliamı” olarak geçen olaylardan sonra, Tunceli halkının CHP`li olması, en bariz örneklerden biridir. İnsanın katiline aşık olması buna denir herhalde.

 

            Bunları neden anlatıyoruz biliyor musunuz? PKK`nin Kürt toplumuna uyguladığı şiddetin bilimsel temelini ortaya koyabilmek için. Yukarıdaki tespitlere göre PKK şu teşhise vardı: Devlet Kürtlere baskı yaparak onları taraftar olarak kazındığına göre, şiddeti biz uygulayalım ki Kürtler bize taraf olsunlar.

 

            İşte PKK`nin kör şiddetinin ana mantalitesi buydu. Ne kadar şiddet o kadar taraftar. Neticede köyden bir kişinin yaptığı hata yüzünden tüm köy cezalandırıldı. DEAŞ`a rahmet okutturacak uygulamalar duymaya başladık.

 

            Kürt örf, anane ve kültürü ile hiç bağdaşmayan eylemler bir bir hayata geçirildi. Bütün ömrü tandır başlarında ekmek yapmak, eve şu taşımak, çocuk doğurmak ve doğurduklarına annelik yapmak, ahırda hayvanlara bakmak, tezek yapmak, sobaya yakacak yetiştirmekten ibaret olan ve siyaset nedir bilmeyen gariban Kürt kadını, PKK`nin kurşunlarına hedef oldu.

 

            Ellerindeki karpuz dilimleri ile donsuz gezen, bir öğün yemeği bir parça tandır ekmeği ve peynir ile sokakta oyun oynayarak geçiştiren, okul yüzü görmeyen, görse de öğretmene hasret kalan, geceleri lambanın ışığında babasının bıçak ile sivrilttiği kurşun kalem ile yazı yazan, anlamadığı bir dilde okumaya çalışan masum Kürt çocukları, PKK`nin bombaları ile paramparça oldular.

 

            Elleri nasırlı ve tüm ömürleri tarladan tarlaya koşma, ekin ekme, harman kaldırma ya da dağ başında üç beş keçiyi yayma, olmadı Habur sınır kapısında sıra bekleme, evlerine ekmek götürme peşinde koşuşturma şeklinde geçen Kürt babaları durumu izleyip, bu güne kadar rejimin yaptığı baskı ve uyguladığı şiddetin başka bir yerden, bu kez tanıdıklardan geldiğini görünce, hem şok geçirdiler hem de kendilerini koruma refleksi ile onlara taraf oldular.

 

            “Çivi çiviyi söker” anlayışı ile hareket eden en son İçişleri Bakanı, PKK`ye olmadık darbeler vurdu. Şu son demler PKK şiddetinin sarsıldığı ve ortadan kalkmaya başladığı bir zaman dilimini oluşturuyor. Dolayısıyla Kürtler yeni bir eşiğin önündeler. Fakat toplumsal kırılmalar hemencecik olmuyor. Yani mahalli seçimlerde AKP`nin oyları bir miktar artabilir veya fazladan birkaç belediye daha kazanabilir. Hepsi bu kadar. Hiç kimse daha fazlasını beklememelidir. 

 

            Her iki tarafa birilerinin şu hatırlatmayı yapması elzemdir. Korku, baskı ve şiddetten dolayı Kürtlerin taraftarlığı geçicidir. Nitekim şiddet bitince taraftarlık da bitiyor.

 

            Asıl olan Kürtlerin gönlünü kazanmaktır ki, bu kadar kör şiddetin içerisinde lafımızın gümbürtüye gideceğini elbette biliyoruz.

 

            Sözümüz anlayanlara.