• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bilindiği üzere Osmanlı kayıtlarında bu isim, yani Kürdistan şu an Kürdlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler için kullanılıyordu. Hatta Osmanlı`dan önce Selçukîlerde dahi Kürdistan, belirttiğimiz coğrafyanın adıdır. Her ne kadar kullanılan isim idari değil, coğrafiktir dense de, belirli zamanlarda (Örneğin Selçukî Sultanı Sencer dönemi) idari olarak da kullanıldığı aşikârdır.

Bu çok tabiiydi. Çünkü Selçukî ve Osmanlı Devletleri Türklük unsurlarına sahip olsalar dahi, devlet renkleri arasında İslam vardı ve bu renk Kürdistan tabirine karşı değildi. Öreğin 1071 Malazgirt`te, Alpaslan`ın yanında savaşan Kürdlerin, zafere katkıları bizzat Sultan tarafından bilinmekteydi. Çünkü savaş öncesi yöre halkına yaptığı konuşmada, onlardan destek istemişti. Peki, yöre halkı kimdi? Tabi ki Kürdler.

Kanaatime göre; Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi olan laik-ulus devlet fikriyatı, Kürdlerin Türklerle gönül bağlarını kopardı. Hâlbuki Osmanlı gibi, Kürdleri oldukları gibi kabul etselerdi ve İslami demeyelim, çünkü kuruluş dönemi Cumhuriyet bundan çok uzaktı ama insani haklarını o gün verselerdi, şimdi yaşadığımız bunca acıyı çekmeyebilirdik.

Düşünsenize atalarınızdan Selçukîler ve Osmanlıların bu coğrafyaya Kürdistan ve buralarda yaşayanlara Kürd demelerine karşılık, sen kalkıp bu ismin menşeini “Kart-Kurt” sesleri ile açıklamaya çalışıyorsun. Ne yaman çelişki ama.

Kürdler, Cumhuriyet dönemi askerlere “Rumi” diyordu. Bizim Kürdlerden biri askere gidince, ailesine yazdığı mektupta; “Anne, benim sağımda ve solumda Rumiler var ama beni dövmüyorlar” diyerek, aslında sivilken Rumilerden ne kadar dayak yediğini itiraf etmektedir. Bu da Kürdlerin yaşadığı baskıyı özetlemektedir aslında.

Osmanlının dağıldığı ve coğrafyaların yeniden şekillendiği bir dönemde, Kürdlerin arasında kendi tarih ve kültürüne ihanet eden, laik, seküler Kürd liderler veya devleti idare edebilecek bürokratlar bulunmadığından (Tabi sadece bu nedenle değil, daha birçok neden var) İngiliz üst aklı onlara bir devlet bahşetmedi.

Üstüne üstlük Kürdleri cezalandırırcasına coğrafyalarını dörde ve hatta beşe böldü. İşte bu gün kullandığımız “Kuzey Irak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Rojava ve Rojhılat” gibi kavramlar ortaya çıktı. Yoksa herkes biliyor ki; Irak`ta yaşayan Kürd bölgesine Kuzey Irak, Türkiye`dekine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi, Suriye`dekine Rojava, İran`daki Kürd bölgesine ise Rojhılat denilmektedir. Tabi Kürdçe olarak daha başka isimlendirmeler de vardır. Biz gündelik olarak daha çok kullandıklarımızı zikrettik.

İlk dönem Kürdistanî hareketler, dört parçanın birleştirilerek, “Büyük Kürdistan” devletinin kuruluşunu esas aldılar. Bu öyle zor bir şeydi ki bütün üst akılların kurduğu Ortadoğu`nun tepetaklak olması anlamına geliyordu. Belki bir ütopya değildi ama ayakları hiç de yere basmıyordu.

Zaten PKK`nin kuruluş felsefesi de buna dayanıyordu. Ama gelin görün ki havadan ayakları yere basıncaya kadar geçen sürede, devletleşmeyi dahi inkâr eder hale geldiler. Hatta ve hatta birçok Kürdün hayallerini süsleyen, Barzani`nin kurmaya çalıştığı Kürdistan`a dahi karşı gelmektedirler. Hoş bu daha çok bir alan kapma mücadelesine benziyor ama yaptıkları açıklamalar bu yönde.

Neyse Kürdler, hayal olarak görmeye başladıkları dört parçanın birleşiminden vazgeçip, bari bir parçada kurulsun veya herkes kendi parçasını özgürleştirsin fikriyatına yöneldiler. Bu fikri gerçekleştirmeye en yakın duranlar ise Kuzey Irak denilen, Irak coğrafyasının içinde olan Kürdlerdir.

Kanaatimce pek çok yönden engellenecek bu fikriyatın hayata geçip geçmeyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Çünkü İslami bazı hassasiyetleri şahsiyetinde barındıran Barzani, Batı`nın nazarında Erdoğan benzeri bir kişiliktir. Eğer PKK/HDP/PYD yöneticileri gibi tamamen Batı`ya kendini teslim etmiş biri olsaydı, bu günden Kürdistan Devletini tanıma hazırlıklarına başlarlardı.

Öyle düşünüyorum ki bu fikrin önündeki en büyük engel, Barzani`nin Batı`yla tam uyumlu bir lider olmayışıdır.